Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
PAYLAŞTIKÇA ÇOĞALIRIZ, PAYLAŞMAZSAK AZALIRIZ
Paylaşmak, birçok anlam içermekte olup, her anlamı da kendi içinde özellikli bir yere sahip olan bir kavramdır. Paylaşmak, birilerinin bir şeyi aralarında bölüşmesi, pay etmesi, üleşmesi gibi somut bir anlam içerdiği gibi benimsemek, onaylamak ve katılmak gibi mecazi bir anlamda yükleyebiliriz.
Neleri paylaşmıyoruz ki; acımızı, sevincimizi, aşımızı, paramızı, vaktimizi, ekmeğimizi, bilgimizi, başarılarımızı, sırlarımızı, özelimizi, hatalarımızı, aşkımızı, sevgimizi, düşüncelerimizi, deneyimlerimizi, soluduğumuz havayı ve daha nice şeyleri paylaşırız. Acılar, paylaşıldıkça azalır ve etkisini kaybeder. Mutluluk ve sevinçler ise büyürler. Paylaştıkça çoğalan şeyden biri de bilgidir.
Sıkıntılarımızı paylaşınca rahatlar, bazen de çözüm yolu buluruz. Atalarımız “derdini söylemeyen dermanını bulamaz” diyerek dertleri paylaşarak, anlatarak çözüm aramak gerektiğini belirtmişlerdir…
Hem evrensel değerler hem kültürümüz hem de dinimiz paylaşmak konusunda çok hassastır. Paylaştıkça çoğalacağına inanan insanlar toplumsal huzur ve barışa destek olur…
Paylaşılan her zaman yiyecek, giyecek, aşk ve sevgi gibi kişisel değerler olmayabilir. Bazen de paylaşılan şey, daha değerli bir şeydir. Toplumsal sorumluluk bilinci gibi…
Bu paylaşım, bazen özgürlük ve demokrasimizin de güvencesidir. Merhum gazeteci Uğur MUMCU’nun şu sözlerini hatırlarım: “Bir kişiye yapılan haksızlık bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız. Uygarca paylaşılan sorumluluk bilinci, özgürlüğün de, demokrasinin de tek güvencesidir. Bu güvence sağlanmadıkça, demokrasinin temeline tek bir taş bile konmuş olamaz…”
İnsan olmanın en güzel göstergesidir paylaşmak. İnsan sevgisinin ifadesidir. Paylaşımcı insan daima verici insandır. Paylaşma duygusunu yüreğinde hisseden kişi, sevgisi güçlü bir kişiliktir. Sevmek, kendimizi bulmamıza yardımcı olduğu gibi bizi, şanslı ve duygulu kılar. Sevginin olmadığı yerde hayat anlamsız ve renksizdir.
Üç şey kullanıldıkça değerlenir; bunlar, bilgi, sevgi ve mutluluk.
Bunları yerinde ve zamanında kullandıkça sana geri gelir, fakat zamanında ve yerinde kullanmadığında ise değerini kaybeder bumerang gibi yük olur vurur insanı.
Bilgi paylaştıkça çoğalan bir şey, yerinde kullandıkça ise çok önemli sonuçlara yol açar. Mesela bir bilgi cümlesini paylaştığında yarıya inmez, aksine ikiye katlanır. Zamanında bilgiyi kullanmak da önemli tabi… İş işten geçtikten sonra ben bilmiştim, ben demiştimin bir faydası ve anlamı yok.
Sevgiye gelince o da sürekli paylaşılmalı, yüreğin sürekli damarlara kan pompalaması gibi biz de sevgimizi sürekli göstermeliyiz. O zaman nefretten ve kötülüklerden uzaklaşır sevginin manyetik alanına girer, onun olduğu bir dünyada yaşarız.
Tıpkı sevgi gibi mutluluk da paylaştıkça çoğalan büyüyen bir hünere sahip… Depolanmaz, ya kullanırsın ya da kullanmazsın. Kullanmadığın zaman berhava olur, yok olur gider, yani artık yoktur. O halde tıpkı bilgide olduğu gibi sevgide de, mutlulukta da cimri olmamak, paylaşımcı olmak gerekir. Böyle olursan göreceksin etrafını mutlu ettiğinde mutlu olacak, sevdiğinde sevilecek ve kendini daha iyi hissedeceksin.
Herkes sevmek, sevilmek ve mutlu olmak ister. Bu yüzden insanlar, ilk tarihlerden beri tek olmak yerine, toplu şekilde yaşamışlar, kavimler, köyler ve şehirler kurmuşlar. Buralarda birbirlerine her konuda yardım etmişler, sevinç ve hüzünlerini paylaşmışlardır. Akrabalık, dostluk ve komşuluk ilişkileri kurarak daha huzurlu ve mutlu bir hayatı amaçlamışlardır.
Mutluluk neden paylaşılmalıdır?…
Mutluluk her insanın ulaşmayı istediği bir duygudur. Bu yüzden her iyi insan mutlu olmayı hak eder. Mutlu olmanın yolu da onu paylaşmaktan geçer. Çünkü mutluluk paylaştıkça çoğalan bir histir. Nasıl ki bir kartopu yuvarlandıkça çoğalıyorsa; mutluluk da ne kadar kişiye ulaşırsa o kadar çoğalır.
Mutluluğun çoğalmasındaki en temel sebep bulaşıcı olmasıdır. Mesela bunu çok basit bir şekilde deneyebilirsin. Sabah okula gitmek için evden çıktığında ilk gördüğün kişiye gülümseyerek günaydın de. Senin ona verdiğin mutluluk mesajına o da gülümseyerek cevap verecektir. Bu hem senin hem de karşındakinin ufak bir mutluluğa ortak olmanız anlamına gelir.
“Mutluluk Paylaştıkça Çoğalır” dedik ya; gelin bu konuda bir hikâye okuyalım birlikte…
Mutluğun Hikâyesi___
Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya koyulmuş. Ne yaptıysa da mutluluğu yakalayamamış. Kimden yardım istesem diye düşünürken, uzak bir diyarda, zengin bir bilgeyi önermişler. Bu bilge aklı, bilgisi ve malı ile ün salmış zengin birisiymiş. Kim yardımına gelse sorularına cevap verip derdine derman bulmadan geri göndermezmiş.
Bu bilgeden yardım istemeye, mutluluğu nasıl yakalarım diye sormaya karar vermiş. Uzun bir yolculuktan sonra bilgeyi bulmuş, ancak kapısında derdine derman arayanlardan oluşan çok uzun bir kuyruk varmış. Bilgenin gerçekten sorusuna doğru cevap vereceğine inanmış, beklemeye başlamış.
Sonunda sıra ona da gelmiş ve bilgeye mutluluğu nasıl yakalarım diye sormuş. Bilge bu soruyu cevaplarsa sıradaki diğer insanların beklemekten sıkılacağını düşünmüş, adamlarından bir kaşık istemiş ve içine iki damla yağ damlatmış sonra demiş ki:
– Sarayımın her yerini gez ve sonra tekrar gel ama sarayımı gezerken yağı dökmeden bu kaşığı ağzında taşıyacaksın.
Adam sorusuna hemen cevap alamadığı için biraz şaşkın tamam demiş, sarayı gezmiş gelmiş bilge bakmış yağ hala kaşıkta, demiş ki:
– Aferin yağı dökmemişsin güzel, peki sarayımın güzelliklerini anlat bakalım, sarayımda neler gördün.
Adam yağı dökmeyeceğim diye uğraşmaktan pek dikkat edememiş, bir şey diyememiş. Sonra bilge:
– Olmadı, yağı dökmeden, kaşığı tekrar ağzında taşı, bu sefer sarayımdaki güzelliklere dikkat et, sonra tekrar gel.
Adam ne yapalım deyip tekrar kabul etmiş. Her yeri gezmiş, bu sefer sarayın güzelliklerinden çok etkilenmiş. Sonra ağzında kaşıkla gene bilgenin yanına gelmiş. Bilge sormuş:
– Sarayımın güzellikleri gördün mü, anlat bakalım.
Adam bu sefer hayran kaldığı güzellikleri anlatırken bilge onun sözünü kesmiş ve demiş ki:
– Güzel, peki ama yağ nerede?
Adam sarayı hayran hayran dolaşırken yağı tamamen unutmuş, utana sıkıla bilgeye demiş ki:
– Şey… yağı dökmüşüm.
Bilge bizimkine anlamlı bir bakış atmış ve demiş ki:
– Mutluluk hayatın bütün güzelliklerini yaşamak, tadını çıkarmak ve sorumluluklarına, kaşıktaki yağ gibi sahip çıkmaktır.
Adam mutluluğun sırrına ulaştığı için sevinmiş, bilgeye teşekkür etmiş ve bilgenin huzurundan ayrılmış.
“Gün ısıtırken içimi, dilimde mırıltı bir şarkı, gezip görmek lazım, akıp dururken hayatı…”
Değerli dostlarım:
Yaşamın en büyük engeli, yarına bel bağlayıp bugünü çöpe atan beklentidir.
Hayat Akarken, işinizde başarılı olmak ama hayatın sadece işten ibaret olmadığını bilmek, sevdiklerinle gülüp oynamak vakit geçirmek ama geçim sorumluluğunu ihmal etmemek.
Modern yaşam adı altında kendimizi sıkıştırdığımız şehirler, pek havalı görünen 99 katlı plazalarda, camları açılmayan ofislerde yüksek maaşlar ve sosyal “güvenceler”, daha çok tüketmemizi ve mutluluğun satın almak ve sahip olmakta saklı olduğunu bilinçaltımıza işleyen: “Hadi, hemen, şimdi al… Kaçırma… Sana özel fırsat…” diye her taraftan bağıran reklamlarla, sanal bir mutluluk âleminde yaşayan, insan fıtratından uzaklaşmış garip bir tür haline geldik…
Mutluluk nedir sorusu sorulduğunda birçok insanın aklına şans, para, başarı gibi şeyler gelir. Peki, mutluluğun kaynağı aslında nerede gizli hiç düşündünüz mü?.. Sınırsız para, şans ve başarı tek başına mutlu olmanız için yeterli mi?..
Esas sorulması gereken insanın hayatta gerçek anlamda nasıl mutlu olacağını bulmasıdır. Mutlu olmak, mutlu yaşamak hayattaki en zor sanattır ve onu yaşamak zaten insanlığın en kutsal amacıdır… Yani dostlar kısacası; para araç, mutluluk ise bir amaç olmalıdır ama hızla değişen dünyanın tarzı müdahil oluyor sanırım ki.
Mutlu olmak, ya da olmamak tercih meselesi tabi ki…
İşte bütün mesele bu!.. Değil aslında… Mesele hayatın akışı içinde her ne olursa olsun dengede kalabilmek. Ve bu sandığınız kadar zor değil.
Mutlu insan, daha nice güzellikler ve sorumluluklar içinde hayat cambazı olarak dengeyi bulandır.
“Saklamak değil, paylaşmak olsun özün. Eleştirmek değil, çözümü göstermek olsun sözün. Yıkmakta değil, yapmakta olsun gözün. Saldırmak değil, sarılmaktır çözüm.” – Osho
Anadolu’muzda bir söz vardır. “Sevgi, neşe, sevinçler ve mutluluk paylaştıkça çoğalır. Üzüntü ve kederler ise paylaştıkça azalır.” İşte biz de öyle dostlar ararız bazen… Bizimle üzülüp, bizimle sevinecek, bizimle mutlu olacak dostlar… Ama her şeyden de önemlisi: “ÖNCELİKLE BİZİM, KENDİMİZİN, OMUZUNA DAYANILACAK BİR DOST OLMAMIZDIR.”
Kim ki; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’ ve Bizi daha çoğul BİZ olmaya bekliyorum…
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Pazar gününüz ve gelecek günleriniz sağlık, bereket ve huzurlar getirsin sizlere…
Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#























