Vücudu katılaşmış, gözleri sabit ve bir noktaya bakıyordu. “Bitkisel hayat” demişti, doktorlar. Bitkisel hayat, belki de doğru bir ifade değildi, hasta için. Çünkü, bitkinin çevresel etkiye karşı tepkisi belirliydi.
Hastada hiçbir hareket yoktu. Başında bekleyenler, en küçük canlılık belirtisini bekliyorlardı. Canlılık belirtisi akşamüzeri geldi.
Parmağını salladı…
Yalnız sağ elin işaret parmağını salladı. Parmağın sallanması büyük bir umut ışığı. Öyle bir umut ışığı doğuyor ki, bulut engeli kalkıyor. İnsanlıktan nasibini almayanların engeli kalkıyor.
Çevre aydınlanıyor, bağ ve bahçe yeşeriyor. Hayat buluyor doğa. Doğa doğal döngüsünü, kazanıyor ve olaylar iz peşinde koşuyor.
Baygındı, upuzun yatıyordu. Dünyadan umut kesilmiş, soluk alamayacak hâldeydi. Gözleri hâlâ sabit bir noktaya bakıyordu. Kirpiklerini dahi oynatamıyordu. Rengi kireç gibi bembeyazdı. Nereden geldiği belli olmayan bir musibet, onu ezip geçmişti.
Ezmişti beynini, kalbini ve sinir uçlarını. Sinir uçları uyarı gelmişti beynine. Bu durum normal değil diye. Normal bir durum görülmüyordu. Gözü dalgın, kirpikler oynamazdı.
Neyin uğruna, kin ve nefret. Menfaat, hırs, çalma ve çırpma.
“Parmağını salladı”
Parmağını salladı, çıkmayan canda umut var. Umut, yaşantımızın mihenk taşı. Parmağının sallanmasını arıyorlar. Suni solunum yaptırıyorlar. Suni solunum ve belki de parmakların sallanmasıyla dudaklar oynayacaktı.
Dudaklar kıpırdamasın, gönül bağları kopsun, zihinler körelsin ve akıl tutulması olsun.
Kurul karar versin. “Parmağını salladı.”
Parmağını salladı, Soma’da, Kaz dağında ve Muğla’da. Biz salladık parmağımızı, biz sallıyoruz. Çekin fişimizi, oda sallanmasın, rahata erin. Sizin olsun saraylar, topraklar ve ormanlar. Satın savın, yiyin ve için.
Ülkenin adalet ve hukuk savunucuları da ancak parmak sallıyor. Gözlerini oynatamıyor. Donmuş gibi bir noktaya bakıyor.
Parmağını salladı, çıkmayan canda ümit var.
Eğitim ve öğretim de parmağını salladı. Yüzü solgun ve vücut hiçbir şekilde kıpırdamıyor.





















