Aytmatov’un her eseri şaheser kıymetindedir. Son romanı da benzerlerinden çok farklıydı. “Dağlar Devrildiğinde” adlı bu romanını Belçika’da Kırgızistan Büyükelçiliği görevini yaparken Rusça olarak kaleme almıştı.
Dağlar Devrildiğinde’ de, arka planda iki hikâye ve iki kahraman anlatılıyordu. Biri efsane kahramanı olan ‘Ebedi Nişanlı’, diğeri bavul ticareti yapan Elsa… Bu kitabını küreselleşen dünyada, insanlığın kapitalizmle mücadelesinden yola çıkarak kişilerin sorunlarına çözüm üretmek amacıyla yazmıştı. Bu roman Türkiye Türkçesi haricinde, Japonca, İngilizce, Kırgız Türkçesi, Almanca gibi birçok dünya dilinde de yayımlandı. Ne yazık ki bu eserin devamı gelmedi, gelemedi. Yaşasaydı nice güzellikleri daha paylaşacaktı bizlerle. Daha anlatacağı nice hikâyesi vardı, kim bilir… Şimdi bizlere bıraktığı ölümsüz eserler, ölümüyle daha bir önem kazanmış bulunmaktadır. Çünkü bu eserlerin devamı yoktur artık. Yazar söyleyeceği son sözleri söylemiş ve göçüp gitmiştir.
Türk dünyasının medar-ı iftiharı merhum Aytmatov, çocukluk ve gençlik yıllarını yoksulluk içerisinde geçirmişti. Son kitabı “Dağlar Devrildiğinde” adlı romanının imza gününde okuyucularıyla paylaştığı bir hatıra, yaşadığı zorlukları anlatmaya yeterdi. İmza töreninde yokluklar içerisinde büyüdüğünü dile getiren
Aytmatov, kız kardeşiyle ilgili ilginç bir anısını salondaki okurlarıyla paylaşarak şunları söylemişti: “O zamanlar ülke savaş içerisinde olduğu için halk yoksuldu. Ben ve kardeşim ilkokula gidiyorduk. İkimize ait bir çift çarık vardı. Bu çarığı kız kardeşim Roza ile sırayla giyerdik. Bir keresinde çarığı giyme sırası bende olduğu halde kız kardeşimin çarığı giydiğini görmüş ve “Neden yalın ayak gezmiyorsun?” diye kendisine kızmıştım…” Aytmatov çocukluk ve gençlik yıllarına ait bu gibi acı hatıralarını romanlarında sıkça işlemiştir. Onun romanları hayatından derin izler taşır. Türk dünyasının son dönemlerde yetiştirdiği büyük yazarlardan biri olan Aytmatov, Rusya’nın yaşadığı ve yaşattığı nice karışıklıklara ve savaşlara şahit olmuştu. Bunların acı izlerini “Yüzyüze” “Cemile” “Toprak Ana” gibi eserlerde görebiliyoruz. Onun romanlarında II. Dünya Savaşı’nın izleri daha belirgindir. O, romanlarında bu acı hayata ayna tutmuştur. Aytmatov, aile kurumuna çok önem veren bir insandı. Çocukluğunun aile ortamını hiç unutmamıştır. Babaannesinin anlattığı masal ve hikâyelerle yerli kültürün ilk motiflerini yüreğine nakşetmiştir. Kırgızistan’ın yemyeşil tabiatı ve yaylaları onun eserlerine yansımıştır. O yaşadıkça dolmuş, duygularını paylaştıkça, yazdıkça boşalmış, rahatlamıştır. İyi ki yazmış, yazmasaydı hayatımızdaki güzelliklerin bir kısmı eksik kalacaktı.
Cengiz Aytmatov, “Gün Olur Asra Bedel” romanının film çekimleri için gittiği Rusya’nın Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’da 16 Mayıs günü rahatsızlanarak tedavi için Almanya’ya getirilmişti. Böbrek yetmezliği teşhisiyle hastaneye kaldırılan yazar, bu alanda dünyanın en iyi hastanelerinden olan Almanya’nın Nürnberg kentindeki Klinikum Nord hastanesinde tedavi görüyordu. Fakat vakti gelen ölüm, bir dakika bile tehir edilemiyor. Nihayetinde o da her fâni gibi sonsuzluğu seçerek 10 Haziran 2008’de aramızdan ayrılmıştı.
Aytmatov’un ölümünden bu yana zaman nehri hep akmış, aradan tam 14 sene geçmiş… Aytmatov’un ölümüyle edebiyat göklerinden bir yıldız daha kaymıştı. Namı dünyaya yayılan, yazdığı eserlerle adını dünyaya duyuran, dünyanın en büyük yazarları arasında gösterilen Kırgız kökenli Türk yazar Cengiz Aytmatov bu ölümlü dünyadan bir elveda bile diyemeden göçmüştü. Şüphe yok ki Aytmatov daha düne kadar yaşayan en büyük Türk romancısıydı. Onun romanlarında sadece Kırgız kültüründen değil, eski Türk kültüründen de yansımalar yaygın olarak görülürdü. Eserlerinde folklorik unsurları başarıyla kullanırdı. Yerel değerler onun sayesinde evrensel ortama taşınmıştır. Böylelikle yerelden evrensele ulaşmıştır.
Ömrü gurbetlerde geçen merhum Cengiz Aytmatov, canından aziz bildiği Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’teki Ata Beyit Anıt Mezarlığı’nda sonsuzluk uykusunu uyumakta ve ahiret sabahını beklemektedir. Allah rahmet eylesin. Ruhu şâd olsun.