Üstü kapalı geçtiği ve bir türlü anlatmadığı, ilginç hikâyesini içinde kotarıyordu. “İçimin sızısını sessizce gidermeye çalışıyorum. Yüreğimi kabartan dertleri ağaçların gövdesine yazıyorum,” diyordu.
Sanki, Ahtapotun kolları arasında hareket edebiliyorum. Ezilmişlik girdabından karanlık sulara çekiliyor, gibiyim.
Davranışında hiçbir değişme olmadı ve gayet doğaldı. Çevresine baktı, kısa ve özlü bir şekilde hikâyesini anlattı.
“On senedir, parkın çöplerinden geçiniyorum. Bir beş sene daha çöplere baş vuracağım.” Nedenini şöyle açıkladı. “Emekli olduğumda taksitle ev aldım, emekli maaşım taksite gidiyor.” Dedi.
Sabah erkenden parka çıktığını ve çöplerdeki eşyaları poşete koyup eve götürdüğünü söyledi. Evin taksitini verdiğimde cebimde yüz yirmi lira kalıyor. Bu para ile nasıl geçinilir. Açıkçası insan davranışını nasıl düzenler bilemiyorum.
Bahçe temizleme işleri de yapıyordum. O da ayda bir, denk gelirse.
Arkadaşım sağ olsun; Lokanta sahibiyle tanıştırdı. Akşam kapanışında lokantaya gidiyorum ve kalan yemeklerden alıyorum. Yolum üzerinde fırına uğruyorum ve ekmeklerden alarak, yemek işini ayarlıyorum. Yemek işim olmasa geçinmem, ayakta kalmam mümkün değil. Mutfakta yemek pişmeyeli iki üç yıl oldu.
Taksit ödemeye başladığımdan beri, köye gidemiyorum. Bu gidişle, gitmem de çok zor görünüyor. Denizi burada da görüyorum, toprağı, bağ ve bahçeyi özlüyorum. Dağlar ve tepeler gözümde tütüyor.
Kızım okuyor, mezun olsa da kendini kurtarsa bizi de kurtarır. Kafanı kaldıramıyorsun, kimseye bir şey diyemiyorsun. Adamın varsa gemini yüzdürüyorsun. Banka sırtımı yaslanıp oturuyorum ya gel de içime sor. Çocuğumun geleceği için hayal bile kuramıyorum.
On beş sene önce, pazar tezgahlarına yardım eder, sebze ve meyve alırdım. Kaç senedir o da kalktı. Onlar da boşa kürek çekiyorlar. Hemen her pazarcının yanına gidiyorum, sağ olsunlar satılmayandan yine sebze ve meyve veriyorlar ama nerede o eski alışveriş.
Yaşadıklarım geçiyor gözümün önünden, hayatın getirdiklerine inanmak istemiyorum.























