Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cuma, Aralık 5, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Halil DAĞ

Osmanlıcı Olan Türkiye mi Amerika mı?

Halil DAĞ Yazar Halil DAĞ
06 Eylül 2009
Halil DAĞ
2
400
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

1990’larda kendi bölgesinde oldukça çok sayıda kırmızı çizgisi olan Türkiye, özellikle 11 Eylül sonrası yaşadığı “hizaya getirilme” sürecinde bu kırmızı çizgilerinden sürekli uzaklaştırılmıştır.

Daha 2003’te Kerkük’te, Kıbrıs’ta çok kalın kırmızı çizgileri olan Türkiye hem psikolojik olarak hem de coğrafi olarak kırmızı çizgilerini gerilere doğru çekmek zorunda bırakılmıştır. Bu psikolojideki Türkiye, son günlerin açılım tartışmaları içerisinde üniter devletin korunacağı söylemiyle kırmızı çizgilerini Diyarbakır’a kadar çekmiş durumdadır.

2004’te kafasına çuval geçirilen Türkiye, Avrupa’dan uzatılan “Müzakere” havucu ile teselli edilmiştir. Türkiye, aynı yıl Türkiye’nin bağımsızlık tekelini ortadan kaldıran AB Uyum Yasaları imzalanırken hem üniterlik çizgilerinden hem de Kıbrıs’taki kırmızı çizgilerinden olmuştur. Sonrasında ise Türkiye’nin Kıbrıs’ta bir işgalci olduğunu devletin kimi yetkilileri bile dile getirmiştir.

Terörü oldukça etkili bir biçimde kontrol altına almış durumda olan Türkiye, stratejik müttefikinin güneyine yerleşmesinden sonra terör örgütünün harcı olmayan “sofistike baskınlarla” şok edici terör vurgunları yemiştir. Bu zaman zarfında Irak’ın kuzeyindeki terör yuvalarında kimsenin dahli olmadan kendi varlığının gereklerine uygun olarak müdahale edebilen Türkiye, 2006 yılının sonundan itibaren müsaadesiz operasyon yapamaz hale gelmiştir.  Özellikle türban yasasının imzalanacağı gün, kar kış demeden orduyu operasyona gönderen hükümet, türban yasasının ateşinin de düşmesiyle bir hafta sonra Amerika’nın “artık çekilin” demesiyle operasyondaki orduyu aynı gün geri çekmek zorunda kalmıştır.

Kendi terör sorunu için binlerce km öteden gelerek güneyimize yerleşen Amerika, bizi vurmak için kullandığı bizim terörümüz söz konusu olunca derhal demokrasi havarisi kesilirken biz de bir kırmızı çizgimize daha çizik çekmekteyiz. Aslında çizik çekilen Türkiye’nin kırmızı çizgilerinden ziyade felsefesini ve ruhunu 1923’te bulan Türkiye Cumhuriyeti’nin batı karşısında direnebilen karizmasıdır. Çünkü o karizma, 80 yıldır yaşanan gel gitlere ve badirelere karşın her zaman için bir Misak-ı Milli şuuru ve imparatorluk düşleri ile bölgeye kimsenin kalıcı olarak yerleşmesine izin vermemiştir. Her ne kadar 1950’de sağ iktidarların Amerika ile yaptığı ittifaklar devlet içinde güçlü bir Amerikancı klik oluşturmuşsa da devletin bizzat kendisi bu teslimiyetin dışında olmuştur.

Ancak günümüzde devlete yaşatılan, devletin bir kısım güç merkezlerine silah bıraktırmanın ötesinde devleti batı karşısında diz çöktürme girişimidir.

Türkiye’nin bu son on yılda yaşadığı gerileme sürecinin Yeni Osmanlıcılık olarak sunulan ve -el altından- genişlemeci olduğu iddia edilen politikalar çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir. Ama son on yılda yaşananlar sık kullanılan şekliyle çok yaman bir çelişkidir. Bir yandan devletin diplomasinin başına geçirdiği akademisyen bürokratı, son on yılda teorik dünyada fırtınalar estiren bir strateji kuramının yaratıcısı iken diğer yandan Türkiye, tıpkı Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi adım adım kendi kalbine doğru geriletilmektedir.

Ancak devletin kırmızı çizgilerinin ortadan kalkmasından daha büyük bir tehlike vardır. O da adım adım şuuru, bilinci ve milli ruhu iğdiş edilen Türk Milleti’nin kırmızı çizgilerinin kalmamasıdır. Hani şu öğretilmiş çaresizlik sendromu var ya işte ondan…

Davutoğlu’nun dışişleri bürokrasisinde aktif olarak rol almaya başladığı son dört beş yıl içerisinde Türkiye gerçekten de oldukça aktif bir dış politika aktörü profili çizmektedir. Kendi stratejik derinliğine uygun eylemlerin göze hoş gelen adımlarıyla tatmin edici bir bölgesel aktör profili çizmektedir.

Yakın bölge ülkelerine sık sık yapılan çoğu ticari içerikli diplomatik ziyaretler, eski miras kabul edilen coğrafyalarda Osmanlı’ya duyulan sevgi ve saygıyı canlandırıcı adımlar, bölgedeki çatışmalarda uzlaştırıcı rol alma çabaları vs. üst üste konduğunda Türkiye’nin güçlü bir kabuk çatlatma içerisinde olduğu düşünülmektedir.

Ancak bölgesel bazda gurur okşayıcı adımlara karşın Türkiye’nin küresel olaylar karşısında hep göz ardı edilmesi, ciddiye alınmaz bir tavırla karşılaşması, işbirliği süreçlerindeki muhatapların (Gürcistan ve Filistin örnekleri) nihai kararlarda Türkiye’ye değil de Türkiye’ye rol biçenlere “evet” demesi insanda ister istemez şüpheler uyandırmaktadır.

Sorun daha doğrusu soru şu: Türkiye kendi bölgesinde gerçekten güçlü bir kabuk çatlatma içerisinde midir yoksa bölgeyi kontrol etmek isteyen güçlüler koalisyonunun taşeronu mudur?

Bunları düşünüce aklıma Osmanlı Mebusu Boşo gelmektedir. Mecliste bugünküne benzer şekilde kimlik tartışmalarının olduğu bir oturumda “Hepimiz Osmanlıyız” şeklinde bir düşünce ortaya atılınca bu mebus ayağa kalkar ve “Osmanlı Bankası ne kadar Osmanlıysa ben de o kadar Osmanlıyım” der[1]. Banka demişken, İslamcı ve Osmanlıcı bir iktidarın hüküm sürdüğü dönemde Türkiye’de, Türkiye’ye yabancı sermaye getiriyoruz aldatmacası içinde yabancılara satılmayan banka kalmamıştır. Sadece Halk Bankası ve Ziraat Bankası yerli sermayedir onlar da vatandaşın vergilerini damatlara gelinlere kredi vermek için kullanılmaktadır.

Tekrar bankalara dönecek olursak, bugün Türkiye’deki Türk kimlikli yabancı bankaların asıl hedefleri Türk isimlerle Orta Asya ve benzeri piyasalara girmektir. Yani Türkçe banka isimlerine sahip yabancı bankalar satın aldıkları bankaların değiştirmedikleri isimlerini birer taşeron olarak kullanmaktadır. Mesela Yunan Dexia Grubu, Finansbank’ı sırf Azerbaycan ve benzeri pazarlara girebilmek için rayiç bedelinin üzerinde bir bedelle satın almıştır. Ortada bir Truva Atı durumu vardır. Toplumsal muhalefetin ve karşı koyuşun da etkisiyle Türkiye’ye istediği gibi giremeyen sermaye şirketleri Osmanlı coğrafyasına İslamcı bir hükümetin değişimci çizgisi sayesinde girebilmiştir. Artık Osmanlı topraklarının asıl hegemon gücü Osmanlıyı yüz yıl önce harita üzerinde paylaşan batılı sermaye şirketleridir.

İçerde böylesine bir sürecin yaşandığı bir dönemde iktidar edenlerin İslamcı bir ruha sahip olması ve Osmanlıcı bir retoriği öne sürerek BOP’a uygun adımlar atması tartışmaya açık bir konudur. Bölgede hegemonyanın iliklerine kadar el değiştirdiği bir dönemde Türk diplomasisinde Osmanlıcı bir aydının sivrilmesi gerçekten dikkate şayan bir durumdur. Bir yandan alışıla geldik klasik devlet[2], ruhuyla birlikte sersemletilirken bir yandan da devletin daha da ileri gideceğine ve büyüyeceğine dair sinyaller gönderen politikaların yarattığı çelişkiler insanı ister istemez bu tartışmayı kendi içinde yapmaya sevk ediyor.

Devletin hızlı bir şekilde başka bir şeye dönüştürüldüğü bir gerçektir. Toplumun antenlerinin kökünden sökülerek duyarsız ve tepkisiz bir toplum yaratıldığı da bir gerçektir. Ortadoğu bölgesinin Amerikan menfaatlerine göre BOP adı altında şekillendirildiği ve Türkiye’nin bu sürecin eş başkanlığını yaptığı ise en büyük gerçektir.

Türkiye’nin Yeni Osmanlıcı (New Ottomanist) bir çizgide hareket etmeye çalıştığı da yeni gerçeğimiz. Ama daha önemli bir gerçek daha var. O da bu Yeni Osmanlıcılık denen politikanın Türkiye’den önce Pentagon’da tartışılarak, Türkiye için bölgedeki en uygun siyasetin yeni bir Osmanlıcılık olduğuna karar verilmesidir[3]. İşte sırf bu yüzden bu Yeni Osmanlıcılık nedir ne değildir? konusu hiç olmadığı kadar tartışılmalıdır.

Yabancılaşmış Türk bankalarının bu bölgede Truva Atı rolüne soyunduğu günümüzde Türkiye’nin de böyle bir role itildiğini söylemek çok komplocu bir yaklaşım olur acaba?


[1] Osmanlı Bankası’nı 1990’larda satın alan Türk işadamı bu duruma gönderme yaparcasına “Kapitülasyonların son halkasını da biz kırdık” demiştir. İlginç olan ise kısa süre sonra Türkiye’nin içine sokulduğu krizlerin neticesinde Türkiye’de Türk sermayeli banka kalmamıştır.

[2] Ulusçu, bağımsızlıkçı, seküler, kimi zaman otoriter karakteri baskın çıksa da batı medeniyetine girme arzusuna karşın batı siyasetine de şüpheyle bakan üniter, tekçi ve anayasal devlet.

[3] Bu proje, 2006 yılında başında Friedman’ın olduğu, Pentagon’a bağlı bir düşünce kuruluşunun hazırladığı raporda ortaya atılmıştır.

Paylaş
Etiketler: devletdünyaSiyasetyönetim
Önceki Yazı

Mutasavvıf Misyonerler

Sonraki Yazı

Acı Biberin Tadı

Halil DAĞ

Halil DAĞ

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

İlişkili Yazılar

Halil DAĞ

Türk Rus İlişkilerinde Enerji Jeopolitiği

02 Kasım 2013
5k
Halil DAĞ

Bahçeli’nin Mübarek Elleri

25 Ekim 2013
5k
Halil DAĞ

Gezi Sendromu ve Siyasette Ufuk Çizgisi Sorunu

24 Ekim 2013
5k
Halil DAĞ

Gezi’nin Gençlerini Anlamak…

23 Ekim 2013
5k
Sonraki Yazı

Acı Biberin Tadı

Yorumlar 2

  1. Ugur Ozaltin says:
    16 yıl önce

    Emperyal güçler Osmanlıyı tekrar sahneye koyacaklar sanırım.
    İsrail vizyonunu tamamladı bence.
    Ortadoğuda büyük bir kaos ve savaş çıkartılır ve İşe iran da karıştırılarak minik bir dünya savaşından sonra Osmanlı ortadoğuda kurulur

  2. Halil DAĞ says:
    16 yıl önce

    Nasıl olacağı biraz karışık ama artık istenenin Osmanlı mirası üzerinde kontrol edilebilir bir Ilımlı İslam ülkesinin varlığıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025
Yaşlı Adam Yanıyor

Yaşlı Adam Yanıyor

05 Aralık 2025
Yörüklerin Harika Öğütleri

Yörüklerin Harika Öğütleri

05 Aralık 2025
Sen veya Sizlere

Sen veya Sizlere

04 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap