Ormana hazırlandığımızda henüz sabahtı. Güneş yakıcı ışınlarını yeni göndermeye başlamıştı. Buna rağmen hava serin sayılırdı. Her ağacın dibine varmayı, gövde ve dallarının durumunu görmeyi düşündüm. Çünkü insanların duyarsızlığından nasiplerini almış, bazılarının gövdeleri yaralı ve dalları kesilmiş olabilirdi.
Ağaçların aralarında gezindim. Kendilerine zarar verenlere ve yabancılara, kin tutmamışlardı.
Oldukça iri ve uzun bir ağacın, gövdesine yaslandım. Gölgesinde mevsimler boyu oturmuş gibi mutlu oldum. Kendilerini yaralayan kötü ruhlu insanlara da diyecekleri bir şey yoktu. Ateş yakanlara da ses çıkartmamışlardı. Her birinin zarafeti bir ölçü ve bir ahenkli yapı, ruh güzelliği ve asaleti kalıcıydı. Gözlemlediğimde bu kalıcılığı tüm yapısında hissettim.
Dallar yakın olmalarına rağmen, birbirlerine rahatsızlık vermiyorlardı. Güzel kokularını hissetmeliydik. Bahar için donandıkları yeşil örtüyü ve dallarının heybetini. Heybetli dallar, sevecen, neşeli ve nazik birer temsilcisiydi.
Ormanın ucuna kadar gitmeden, geri dönmek istedim. “Dokunmalısın gövdemize, dallarımızın şarkılı ve türkülü eğlencesini de görmelisin,” Dediler.
Bu istek üzerine, ağaçları tekrar tek tek dolaştım. Hepsine dokundum, bazılarına yaslandım. Güç aldım ruhum dinlendi. Zinde oldum ve rahat ettim. Bir istek, bir arzu ve iyi niyet sardı yüreğimi. Aynı asalet ve özgür dallarla karşılaştım. Geçmişten aldığı güvenle uzamış dallara hayran olmamak mümkün değildi.
Dalların birbiriyle ilişkisi, rahatsız etmeme durumu, gözler önündeydi.
Güneş ışığının yapraklar arasındaki oynaşması, dallarda, son buluyordu. Işığın oluşturduğu bu güzellik, ağaçla ilgili, renkli tablonun konusuydu. Dalların renkliliği, fotoğraf çekmek için biçilmiş kaftandı. Yaşantımızın, güneşle olan bağının ormandaki, renkli tablolar gibi olmasını isterdim.
Yaşantının zorluklarına rağmen, ağaçların gölgesinde, ruhumuzun mutluluğunu başka hiçbir yerde hissetmezdim. Ormanda seher vakti ile başlayan mutluluk, akşam üzerine kadar devam etti. Anlamadım zamanın geçtiğini, sakin ve sessizlik ilaç gibi geldi.
Dalların arasından gelen serin bir fısıltı, büyük zevk verirken, haklı olarak bir yere ayrılmadım.
Ağaçların diplerine dökülen yapraklar, yatak örtüsü gibi toprağı kaplamıştı. Bu durumu büyüme döngüsü, diye düşündüm.
“Yaz mevsimini özledim, bir an önce gelsin, doğa ısınsın, toprağa güzellikler gelsin. Yapraklar genişlesin, çiçekler açsın ve meyveler olgunlaşsın,” dedim.
Gezgin gibi, ormanın her tarafını dolaştım. Kokladım gövdelerini ve dallarının uçlarını, toprağından çürük yaprak kokusunu aldım. “Mantar kokusu” dedim. Ruhumu sevinçle doldurdum.
Orman sevgiydi, dallar mutluluk ve içimi açtı mantar kokulu yapraklar.
Hasan TANRIVERDİ





















