Bir bahar günü, oltasını alan mendireğe koşmuştu. Bazıları da kenardan dalgalarla cebelleşiyordu. Bunlar ava tutkulu olan ve sabahın köründe gelenlerdi.
Zafer kazanmış komutan gibi mendirekte dalgaların yaladığı düz kayanın üzerine çıktım. Suya yaklaşmadım, çünkü balıkçı; gölgen suya düşmesin ve sessiz olmalısın, demişti.
Arkadaşlara da sessiz olun, suya yaklaşmayın? Sesiniz ve gölgeniz, balıkları rahatsız eder. Bunun için taşın ortasında oturun ve sessizliğinizi koruyun? Dedim.
Dalganın kayaya çarpması, keman gibi farklı nüanslı sesler çıkarıyordu.
Güneş ısıttıkça, dalgalar güçsüzleşti ve sesi de kulağıma incecikten nağmeler gibi geldi. Öyle ki, gelip geçen arabaları duymamaya başladım. Dalganın birbirinden güzel nağmelerini bir süre daha dinledim. Güneş ısıttıkça balıklar oltaya vurmadı, av için geç kaldığımı anladım.
Balıkçı, balığı yakalaması için kancanın yem ile kapanması gerekir, demişti. Aynı şekilde kancayı yem ile kapattım. İleride orta yaşlı balıkçının oltasını atıp çektiğini gördüm. Yalnız oltayı suda bekletmiyordu.
Oltayı dışarı çıkarttığında gözüme ilişen parlayan küçük bir balık oldu. Serçe parmağı kadar balığı, tekrar suya bırakır zannettim.
Balık belli ki yavruydu ve oltanın ucunda çırpınıyordu. Çırpınsa da kurtulma adına hiçbir şansı yoktu. Kancaya yem takmaktan vazgeçtim. Ayağa kalktım ve kollarımı sallamaya başladım. Serçe parmağı kadar balığın çırpınışını ve çektiği acıyı düşündüm. Acı çeken balığın hiçbir şansının olmadığını da gördüm. Çünkü balıkçı onu kancadan çıkartmış ve naylon torbasına atmıştı. Üzüntüm bir kat daha arttı. Arabanın peşine köpeği sürükleyen kişiden ne farkı vardı, diye düşündüm.
Balıkların gölgemden korkmasını sağlamak için ayağa kalktım. Kolumu salladım, bağırdım çağırdım. Balıkçı balıklar duymaz dese de dinlemedim. Yoldaki simitçiye gittim. Aldığım simitleri kırdım ezdim ve suya attım. Böylece balıklar simit yemek için avcıdan doğal olarak kaçmış olacaktı.
Balıkların çektiği acılara rağmen oltaya yakalanmalarına üzüldüm. Güneş iyice yakmaya başlayınca balıkçılar bırakıp gittiler.
Bu günlük için balıklar kurtuldu, dedim. Yavru balığı naylon torbasına atan arkadaş “kurtulmaları yarın sabaha kadar,” dedi. Çünkü yarın sabah erkenden, gölgeler suya düşmeden, geleceğim, dedi.
Oltamın kancalarını iki taş arasında ezdim. Avcılar balığa gelecekler ama yeter ki balıkların acı sonunu görmemek adına oltalarımdan kurtuldum. Balıkçı arkadaşlarla da selamı sabahı kestim.
Top sahasına geçtim ve futbolcuları izledim.
Hasan TANRIVERDİ