Günlerden bir gün yolum Trabzon’un Of ilçesine düşmüştü. Uzun süren bir yolculuğun ardından akşama yakın bir vakitte varmıştım Of’a. Önce kalacak yerimi ayarladım ve sonra hem şehri dolaşmak hem de bir şeyler atıştırmak için şehrin caddelerinde buldum kendimi.
Of’a gelene kadar üç gün yolculuk yapmıştım. Üzerimde sadece açlık değil biraz da yorgunluk vardı. Şehrin ışıklı caddelerini gezerken, bir yandan da nerede bir şeyler yerim diye göz ucuyla etrafı süzüyordum. Sonunda gözüme bir yer kestirdim ve içeri girdim.
Yorgunluğun da verdiği rehavetle bir masaya iliştim. Az zaman sonra bir çalışan yanıma gelip ne istediğimi sordu. Bir an için açlıktan kurtulup, daha sonra kalacağım yere gitmek için pratik bir şeyler söyledim. Gelenleri yorgunluktan yutkunamıyordum sanki.
Bulunduğum müessesede ne kadar kaldım bilmiyorum. Kalkıp hesabı ödeyip bir an önce kendimi önce dışarı atıp, daha sonra da kalacağım yere gitmeyi düşünüyordum.
Ağır adımlarla hesap ödeme yerine ulaştım. Gerekli işlemlerden sonra cüzdanımı cebime sokup, kendimi dışarıda buldum. En azından karnım doymuştu.
Ağır adımlarla yeni yapılan ana cadde üzerinde, sokak lambaları altında etrafa bakarak ağır adımlarla yürüyordum. Maksadım bulunduğum şehir hakkında neler hissettiğimi anlamaktı. Zaten gezilerimin ana maksadı oydu. Gezip, görmek ve yazmak…
Dışarı çıkalı ne kadar oldu, ben ne kadar yürüdüm bilmiyordum. Bildiğim tek şey gece olmuştu ve cadde sokak lambaları ile aydınlanıyordu. Dışarıda çok az insan hızlı adımlarla yürüyor bir an önce bulundukları yeri terk etmek istekleri var gibiydi.
Ben hem etrafı seyredip hem de ağır adımlarla yürürken sol omuz başında bir el hissettim. Bir an durakladı. O el omuzuma kısa aralıklarla dokunuyordu. Vakit geceydi sokaklar tenha sayılırdı ve ben şehrin yabancısıydım.
Merak ve ürperti arası bir hisle geriye döndüm. Omuzuma eliyle temas eden kişinin bir elinde telefon vardı ve bana uzatarak “Beyefendi telefonunuzu unutmuşsunuz “ dedi. Şaşkınlık ve hayranlık karışımı bir vaziyet oldu bende. Bana uzatılan telefon benimdi ve ben onu yemek yediğim yerde unutmuşum.
Beni önce eliyle uyaran ve sonra telefonumu bana veren kişiye teşekkür ettim. Ancak bu telefonu nasıl unuttuğumdan çok; müessese sahibi onun nasıl benim olduğunu anlaması da mühim bir dikkatti.
Kaybettiğimi bilmediğim telefonuma yeniden kavuşmanın da vermiş olduğu sevinçle kalacağım yerin yolunu tuttum. O gece rahat bir uykunun ardından Trabzon ve ilçeleri ile ilgili seyahatime kaldığım yerden devam ettim.
Dünyanın merkezi olarak kabul edilen Of’u ne zaman elimdeki telefona baksam hatırlarım. Bir de yüzünü seçemediği ve telefonumu bana getiren delikanlıyı da.