Yıl 2009.
Ve ben, yeni kanser ameliyatı olmuştum. Uzun süreli bir tedavi sürecim başlayacaktı. Ölüm kaygısını henüz kafamdan atamamıştım ki, Edremit’te “I.Sarıkız Şiir Etkinliğine” birlikte imza atmıştık…
Sen ve 60 gönül dostumuz, ilçemizde 3 gün, 3 gece konuğumuz olmuştunuz.
İz bırakan bir etkinlikti.
Veda anı geldiğinde hüzün boğazımda yığın olmuş, barikat kurmuştu.
Bana o dakika şöyle demiştin:
“61 yaşındayım. Bugüne kadar 60 etkinliğe davet edildim, gittim. Bu 61.dir. En güzeli, en muhteşemi buydu. Davetin, konukseverliğin için çok teşekkür ederim.”
Anımsadın mı o son veda anımızı?
Ardından ağlamayacağıma dair sana söz vermiştim.
“Görüşürüz,” demiştin.
Bense;
“Belki ölürüm, görüşemeyiz…” Diye veda edecektim sana.
Sözcüklerim boynunu bükmüştü. Kaşlarını çatmıştın. Zeus, gibi öyle bir öfkeli bakış atmıştın ki bana…
“Hop, dur bakalım. O öncelik bana ait,” demiş öpmüştün beni.
Ve ardından;
“Söz ver bana, ardımdan ağlamak yok.”
Diye…
Ağlamakla gülmek arasında sıkışıp kalmıştım. Gözyaşlarım iplik iplik süzülürken yanaklarımdan, bizi izleyen gönül dostlarımız şaşkınlıkla bize bakıyorlardı. Belli ki, hem gülüp, hem ağlamama bir anlam verememişlerdi.
Sonra koştum ardından, tuttum ellerinden:
“İstanbul’a geldiğimde seni nasıl görebilirim?”
“Alibeyköy’e gel. Kahveye gir ve de ki; ‘Alibeyköy’ün Koministini nerede?’ sana evimi tarif ederler.”
Apışıp kalmış halimi görünce yüzün ışımıştı:
“Sen gel yeter ki, sana kurufasulye pişiririm. Onu benden iyi pişiren yoktur ha…”
…
Şimdi yıl 2021…
Ve sen veda etmeden, sessizce gitmişin şairim.
Tamam, bu sefer ağlamak yok. Söz!
Ama içimde farklı bir hüzün var. Tıpkı o günkü gibi…
Güle güle…
Işık içinde uyu Şeref Usta.






















Emine Hanım, her gelişin bir gidişi var güzel insan. Tini mutlu, yeri nurludur inşallah şairimizin.