Ülke söz konusu olduğunda hiç kimse “neme lazım” veya “bana ne” deme hakkına sahip değildir. Siyasi görüşü ne olursa olsun, hangi dine mensup olursa olsun, dili veya ırkı da, cinsiyeti de bir kenara bırakıp; refah ve huzurumuz için bir araya gelmek, aynı derecede sesimizi yükseltmek zorundayız.
Bugün Türkiye üzerine oynanan oyunlar var ve bu oyunu bozmak hepimizin görevidir. Devlette devamlılık esastır ve iktidara kim gelirse gelsin, bazı konularda asla ve kat’a taviz veremez, vermeyecektir.
Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine:
“İçinde hangi yiyecek var acaba ?” diye düşündü. Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı.
– “Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var!” diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı.
Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı:
– “Zavallı farecik… Bu senin problemin benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın” dedi.
Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla koyunun yanına koştu ve:
– “Evde bir fare kapanı var koyun kardeş! Evde bir fare kapanı var!” diye adeta çırpındı.
Koyun anlayışla karşıladı ama;
– “Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol” dedi.
Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve;
– “Evde bir fare kapanı var, evde bir fare kapanı var inek kardeş!” dedi.
İnek ;
-“Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor.” dedi.
Sonunda farecik, başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı….
* O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü, fare kapanından geliyordu. Çiftçinin karısı, ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu. Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti. Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve can acısıyla çiftçinin karısını ısırdı. Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor, zehri temizledi sardı, eve gönderdi.. Ancak karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu. Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu düşünen çiftçi, bıçağını alıp bahçeye koştu. Tavuğu kesti. Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti, biraz kendine geldi.
Karısının hastalığını duyan akrabalar ziyarete geldiler. Onlara ikram için çiftçi koyunu kesti.
Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu. Yılan, belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü.
Cenazesine çok sayıda kişi geldi. Haliyle onları doyurmak için için çiftçi ineği mezbahaya yolladı.
Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izliyordu! Zira herkesi uyarmıştı!
Sözün Özü!
Birisi, sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı karşıya olunduğu konusunda uyarıyorsa hepimizin aynı tehlikede olabileceğini bilmemiz gerekiyor!
İçinde yaşadığımız vatanımız, içeriden ya da dışarıdan bir sıkıntıyla karşılaşırsa, “neme lazım” diyemez! Zira sadece içeridekiler değil seyirci kalan herkes, hatta komşu ülkeler bile çok zarar görecektir.
gazete2000@hotmail.com