ATATÜRK’Ü ŞÜKRANCA SEVMEK
“Çocukluğumda,
elime geçen iki kuruştan birini
eğer kitaplara vermeseydim,
bugün yapabildiğim işlerin
hiçbirini yapamazdım.”
Mustafa Kemal Atatürk
Kıymetli arkadaşlarım, başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere vatan uğruna canlarını vermiş tüm atalarımıza, şehitlerimize borcumuz, evlatlarımıza görevimiz var. Ve bu kutsal görev, sorumluluk ancak ve ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bu devletin bize kazandırdıklarının kıymetini bilmek, yaşamak ve yaşatmakla mümkündür.
Bu bilinçle; Ata’mızın, atalarımızın, şehitlerimizin tinleri huzurlu, yerleri cennet olsun dileyerek bugünkü yürek sesimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Okumanızı, okutmanızı gönülden diliyorum.
Cumhuriyet, Atatürk, vatan, bayrak, millet gibi kavramları bize zorla öğretmediler. Yaşadılar, yaşattılar. Nefes alır gibi biz böyle ailelerle büyüdük. Çünkü onlar savaştan çıkmış, korkularını ölünceye kadar yenememiş vatan evlatlarıydı.
Evleri yakılmış, kızlarına, analarına tecavüz edilmiş, hamile kadınlara iğrenç işkenceler yapılmış,
yakınları diri diri kuyulara atılmış ve üstleri ölü bedenlerle doldurulmuş ve daha nice dile gelmez, kaleme alınmaz saldırılara uğramıştı yakınları, tanıdıkları. Büyüklerimizin bu acı anılarını dinleyerek büyüdük bizler. Bu yüzden Egelileri aldatmak mümkün değildir. Aydın efeleri, Atatürk sevdalıları ne yaparlarsa yapsınlar nesilden nesle çığ gibi çoğalacaktır.
«Geliyorlar! Geliyorlar!» diye bağıra bağıra kendini kaybedip, evden kaçtığı, saatlerce koşarak yürüdüğü ve uzun zaman sonra yine normal yaşama döndüğü bir babanın kızıyım ben. Yaşadıkları, anasına ve kendisine yapılanlar aklına geldiği zaman aklı başından gider, gece gündüz demez kaçardı olduğu yerden. Korkulu adımlarla, arkasına bakmadan kaçardı hem de… Ne derseniz deyin duymazdı… Kendi dilince de söver sayardı babacığım…
Şükranca Atatürk’ü sevmek herkese nasip olmamış ki ülkemde aydınlık düşmanı, Atatürk’ün eserlerine nankörlük yapanlar almış yürümüş. Benim için ölüm diye bir şey yok. Geldik gideceğiz, ama geride bıraktıklarımız değil midir bizleri ölümsüz kılacak? Kimileri kötülükleri ile ölümsüzleşirken, Ata’mız insanca eserleriyle ölümsüz oldu. O yüzdendir ATATÜRK ÖLMEDİ, YÜREĞİMİZDE YAŞIYOR diye onurla, gururla uğruna şarkılar, marşlar söylediğimiz, canımızdan öte eserlerine sahip çıkmak istediğimiz. Bu öylesine bir sevda ki Türk Milleti var oldukça sonsuzluğa Yaradan’ın izniyle devam edecektir.
Gelelim ATATÜRK’Ü ŞÜKRANCA SEVMEK nedir, onu özetlemeye:
Şimdilerde bile kız çocuğu doğdu diye karısını boşayan babalar var. Benim babam, Cumhuriyet nedir anlamış olan babam, kız çocuklarının diri diri gömüldüğünü Kuran’dan öğrenmiş olan babam; ben doğduğumda tüm kasabaya lokum dağıtmış, ağabeyimle birlikte. Sevinçten uçmuş babacığım. Adımı da Şükran koymuş, şükretmesini bileyim diye. Ben dinimi, milletimi, bayrağımı, devletimi, Türk kültürünü, milli ve manevi değerlerimi bilmeyi, insan ve doğa sevgisini Atatürk’ün askeri babamdan öğrendim.
Ülkenin geneli halâ kız çocuklarının okumasını engellemeye kalkarken, benim babam, Atatürk’ten öğütlü babam; «Benim kızım da, oğlum da okuyacak.» dedi. Sofrada, sokakta, işte, her yerde kızına değer verdi. Anacığımı el üstünde tuttu. İnsan olmak için zengin olmaya gerek yok. Yeter ki insanca sevmesini saymasını bilelim.
Bizim evde yemek masası bile yoktu, ama Atatürk’ün adı, yaptıkları babamın dilinden düşmezdi. «Allah korusun, Kemal Paşa olmasaydı, başa geçmeseydi, atalarımız onun etrafında toplanmasaydı bügün Yunan bayrağı altında olacaktık.» derken tir tir titrerdi.
Annem baba evinde üstlük takarmış başına. Babam ona manto almış, eşarp taktırmış. Gezmeye giderken anneciğim mantosunu giyer, eşarbını takardı. Kendisi de ölünceye kadar şapkalı gezdi, aynen Ata’mızın başındaki çeşidinden. Burada bir konuyu yazmadan geçmemeliyim. Germencik’te, benim çocukluğumda kadınlar etek giyer, başlarına da çizgili üslük takarlardı. Pazarlarda bu üslükleri bulmak bugün de mümkün.
Atatürk’ü Şükranca sevmek çok kolay:
- Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ve devrimleri sayesinde çağdaş okullarda okudum.
- Sınıf arkadaşlarımı erkek-kız ayırımı gütmeden kardeşim gibi sevdim.
- Ailemde kız olduğum için horlanmadım. Acıtmadılar yüreğimi kız olduğum için.
- Erkekleri öcü gibi görmedim.
- Ailemde kadın erkek ayrı odalarda toplanmadık.
- Gülmem, şarkı söylemem yasaklanmadı. Radyonun önünde babamla birlikte oynadık, eğlendik. Nasıl da akıllı ve ön görülüydü canım babam;
«Şükran’ım gün gelecek bu sesini duyduklarımızın kendisini göreceğiz canlı canlı.» derdi. Daha henüz televizyonun haberini bile okumadığımız yıllardaydık. En azından bizim bölgede durum böyleydi. Zaten sokakta sadece bizde radyo vardı.
- Edepli ama istediğim gibi giymeyi, gezmeyi öğrendim.
- 21 yaşımda tek başıma Almanya’ya işçi olarak gelme cesaretim oldu.
- Türkiye Cumhuriyeti Devleti sayesinde Almanya’da tekrar öğretmen olarak görevime başlayabildim.
- Gururumla oynamalarına izin vermedim. Cumhuriyet kızı, öğretmeni, anası, kadını olarak Atatürk’üm gibi kimseye papuç bırakmadım. Son nefesime kadar da onun eserlerini savunmaya devam edeceğim inşallah.
ÇÜNKÜ BEN:
- Asla ve asla kadın erkek eşitliğinin olmadığı bir ülke ve rejim istemiyorum.
- Kadınların cinsinden dolayı küçük görüldüğünü yaşamak istemiyorum.
- Kız çocuklarının küçücükten ezilmelerini istemiyorum.
- Kızlarımızın hepsinin okumasını, aydınlanmasını istiyorum.
- Kadınlarımızın kadın olduğu için evlere kapanmasını istemiyorum.
- Erkek evlatlarımızın, kız evlatlarımızın okumalarını, ilim irfan sahibi olmalarını istiyorum,
- Gelecek nesillerin, evlatlarımızın, torunlarımızın insan gibi kadın erkek kol kola birlikte yol almalarını istiyorum.
- Bilimin, tekniğin yolunda ilerlememizi istiyorum.
- Erkeklerin; kadını evde, işte, her yerde üç dört katı fazla çalıştırmalarını istemiyorum.
- Eğitimde fırsat eşitliği istiyorum.
- Kadının, erkeğin yaşamın her safhasında eşit şartlarla çalışmasını, yaşamasını istiyorum.
- Ve ben kadının da erkeğin de namus, ırz, şeref anlayışının aynı olmasını istiyorum. Kadını namussuz, arsız-imansız gösterip; kendisinin yaptıklarını ört-bas yapan babalar, eşler, erkek kardeşler, hısım-akraba, eş dostlar olsun istemiyorum.
- Kısacası yaşamın her alanında Kadın -Erkek -Eşitliği istiyorum. Ve inanıyorum ki, ancak böyle yaşadığımız zaman kadının da erkeğin de mutlu olacağına inanıyorum.
- Ve tüm bunları Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun devrimleri sayesinde öğrendiğimin blincindeyim.
Son olarak da ‘GELİYORLAR” isimli anı kitabımın ön yazısının son bölümünü gururla paylaşmak istiyorum:
“İnsan topluluğu, bir ulus; erkek ve kadın denilen iki cins insanlardan oluşmaktadır.
Olabilir mi ki, bir kitlenin bir parçasını ilerletelim?
Diğerini göz ardı edelim de kitlenin tamamı ilerlemiş olabilsin?
Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin?
Şüphe yok, ilerleme adımları; dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmalıdır.
Ve gelişme sahalarında ve yeniliklerde birlikte mesafe almak gereklidir.”
Kastamonu, 1925 / Mustafa KEMAL ATATÜRK





















