Mehmet Akif’in Düşünce Dünyası
Milli ve manevi değerleri yüreğinde hisseden, bilgisini, heyecanını, umudunu milletiyle paylaşan milli mücadele harekâtının başlamasına, bağımsızlık ruhunun alevlenmesine öncülük eden şahsiyetlerden birisidir Mehmet Akif…
Her milletin tarihinde derin izler bırakmış şahsiyetler vardır. Şüphesiz ki bunlar milleti millet yapan değerlerdir. Mehmet Akif Ersoy da Türk Milletinin tarihinde ve gönüllerinde taht kurmuş milli bir şairimizdir.
Mehmet Akif, Türk Milleti için sadece İstiklal Marşı’nın yazarı değil; O, vatan, millet, bayrak, hürriyet ve bağımsızlık kavramlarının karşılığıdır. O, sadece bir şair değildir, Kurtuluş Savaşı’nı 10 kıtaya ve 41 mısraya sığdıran büyük bir düşünce adamıdır.
Mehmet Akif, özü sözü bir olan bir şahsiyettir. Onun bu tavrını şiirlerinde de görmekteyiz. O yüzden Akif’i anlayabilmek, onun fikir, düşünce ve ruh yapısını idrak etmek için şiirlerini okumak, anlamak, özümsemek ve analiz etmek gerekir.
Akif’in şiirleri edebi metinler değildir. Dönemin gerek ülke içerisinde gerek ülke dışında harici ve dahili olaylara ışık tutan birer tarihi vesikalardır. Bundan dolayı Mehmet Akif’e İstiklal Savaşı’nın manevi lideridir demek daha doğru olur.
Mehmet Akif, kendi kişiliği, bilgisi ve görgüsüne özgü bir yapıyla bütün İslam Dünyası’na ışık tutmuş, bir gönül ve akıl eri olarak gerçeklerle toplumun yüzleşmesini de sağlamıştır. Sessiz ve sakin bir hayat yaşayan milli şair Akif, Türk milletinin bütün hasletlerini benliğinde özümseyerek,
İstiklâl Marşı’nda ve Çanakkale şehitlerine şiirinde milli duyguları zirveye taşımış ve halkın duygu ve düşüncelerine tercüman olmuştur.
“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.”
Mehmet Akif’in Şahsiyeti
İstiklal harbini zafere götüren süreçte kürsülerdeki konuşmalarıyla, at sırtında yaptığı seyahatlerle, binbir zahmetle çıkardığı dergilerle insanlığı aydınlatmış, umut ışığı olmuştur.
O sadece istiklal şairi değildir, mücadeleci, cimrilikten nefret eden,vatansever, yalansız güvenilir ve sözünde duran özellikleri ile örnek bir insandır.
Hasbilik, fedakârlık, samimiyet ve dürüstlük Akif in hayatında had safhadadır. Yürek yangınını kaleminden dökülen mısralarından anlarız ki, yazdıkları ya ayetin ya da hadisin açıklamasıdır. İstiklal Harbinin Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk, Akif’in: ”İstiklal Marşı benim değil, Türk miletinin eseridir.” Sözünü takdir etmiş:
Mehmet Akif Ersoy’un şiirini ve özellikle son iki dizesini büyük bir heyecanla ve içtenlikle takdir ettiğini ifade etmiştir. Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a, büyük bir güven ve sevgiyle hürmet etmiştir. “Milli şairler, milletin benliğinde, gönlünde ve kalbinde ölümsüzleşirler.”
Mehmed Âkif’in itikadı dışında bir dünya nizamı olarak ele aldığı İslâm’ı daima çağındaki meselelere en isabetli çözümler üretecek şekilde takdim etmesi dikkat çekicidir. Dinin cevherinde olan ebedîlik dünün, bugünün olduğu kadar yarının insanına da hitap etmeyi gerektirir.
“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhâmı
Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm’ı”
mısraları bu konudaki kanaatlerini ifade eden dizelerdir.
“Süleymaniye Kürsüsünde” adlı kitabında fikirlerini sistemleştiren Âkif daha sonra bu sistemin yaşama tarzı, ahlâk, insanın kendi çevresiyle ve başka insanlarla olan ilişkileri, ilim ve teknik karşısındaki tavrı gibi teferruata inen meselelere çeşitli vesilelerle çözüm getirmeye çalışmıştır.
Bazan doğrudan doğruya Kur’an ve hadis gibi dinin temel kaynaklarından hareket ederek bazan da yine bu temellere dayanıp daha çok kendi döneminin problemleriyle iç içe bir ifade tekniği kullanmıştır.
Doğu ve Batı mûsikisine ciddi derecede ilgi duyan, ney üfleyen, yüzme, taş atma (bir çeşit gülle atma), güreş ve uzun yürüyüş gibi sporlara meraklı, hoşsohbet, çevresindekilerle şakalaşmayı seven, zeki ve nüktedan bir insan olan Mehmed Âkif, kendisini yakından tanıyan dostları arasında verdiği sözleri her şartta tutmasıyla tanınan dürüst bir şahsiyettir.
Nitekim Baytar Mektebi’nde okurken bir arkadaşı ile, birinin önce ölmesi halinde diğerinin onun çocuklarına bakacağına dair sözleşmeleri buna örnektir. Yirmi yıl sonra Âkif, geçim sıkıntısı içindeyken bile sözüne sadık kalarak vefat eden arkadaşının çocuklarını evine almış ve kendi evlâtlarıyla birlikte okutup yetiştirmiştir.
Ayrıca yazdıklarıyla hayatı arasında tam bir uyum vardır ve buna aykırı davranışları affetmeyen bir karakter âbidesi olarak bilinir. Mehmed Âkif’in, şiirini ve sanatını çok takdir etmesine rağmen daha sonra “Târîh-i Kadîm” ve “Târîh-i Kadîm’e Zeyl” manzumeleriyle dinî ve insanî değerlere saldıran Tevfik Fikret’i, “Berlin Hâtıraları”nın doksan sekiz mısralık bölümünde şiddetle eleştirmekten çekinmemesi de bu özelliğinin açık bir göstergesidir.
Halkla iç içe yaşayan Âkif, aydın kimliğiyle toplumun ağlayan gözü, sızlayan yüreği olmuştur. Dün olduğu kadar bugün de milli ve manevi değerlere bağlılığı, vatanseverliği, feraseti, cesareti ve gönül zenginliğiyle aramızda yaşamaktadır.
Âkif; hayata bağlı, milletine sevdalı, mert, hür edalı, engin vefalı, mümbit bir fikir adamı ve güçlü bir şairdir. Şiirde zirveyi yakalamış, sanatı toplumun hizmetine sunmuş, sanatıyla birlikte mücadelesini de samimiyetle ortaya koymuştur.
Mehmet Akif ve Kur’an Meali
Biz, Mehmet Akif Ersoy’u ‘iman şairi’ olarak tanırız. Aslında o, aynı zamanda bir müfessir, iyi bir hatip, iyi bir gözlemci, seyyah, siyasetçi, bütün ömrünü, bütün varlığını vahye bağlamış bir halk adamı, bir Kur’ân sevdalısıdır. Mehmet Akif, hayatının hiçbir safhasında Kur’ân çizgisinden ayrılmamıştır. Kur’ân, onun hem semavi kitabı, hem ahlakı olmuştur.
Mehmet Akif’in hayatında yazdığı ve neşrettiği ilk şiir ‘Kur’ân’a Hitab’dır. Bu hitap onun genç ruhundan semaya yükselen sonra bütün ömrünce onun ruhuna sağanak sağanak feyiz yağdıran bir rahmet olmuştur. O, şiirlerinde âyetlere yer verdiği gibi, insanları eğitmeğe, onlara birlik, beraberlik, sabır, azim ve irade ruhunu vermeye çalışmıştır.
Gençliğinde ve olgunluğunda ona daima Kur’ân rehber olmuştur. Her fırsatta Kur’ân’ı ve Kur’ân tefsirini okumakla meşgul olmuş, şiirlerinin çoğunun başında âyetlere yer vermiş ve şiirini ona göre yazmıştır.
Celaleyn’in tefsirini yanında sürekli bulundurur, soranlara onu birçok kez hatmettiğini söylermiş.
Onun şiarı olan
“Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhâmı,
Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm’ı.”
Mısraları Mehmet Akif’in dünya görüşünün kendi kaleminden çıkmış çok açık bir özetidir. O, erdemli bir milleti oluşturmadaki en büyük etkenin Kur’ân’ın ahlakıyla ahlaklanmak olduğunu tarihin yaşayan tanığı olarak tecrübe etmiştir.
Mısır’a çekildiği zaman bütün zevki Kur’ân’ı daha iyi yaşamak ve Kur’ân’ın bütününü hafızasında ve ruhunda canlandırmak olmuştur. Buna o derece muvaffak olmuştur ki, namazlarını hatimle kıldırmış, Kur’ân’ın o nurlu ipine sarılarak ilahi yolculuktaki miracı yaşamıştır.
1925 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Mehmet Akif Ersoy’a, Kur’ân’ın Türkçeye tercüme edilmesi görevi verilmiştir. O, yedi sene gibi uzun bir sürede bu görevle meşgul olmuş, bitirdiği halde bir türlü tam göremediği meal çalışması ile ilgili olarak şunları söylemiştir:
“Kur’ân tercümesini hakkıyla yapamadığıma kaniyim. Bundan dolayı neşretmedim. Maamafih bu çalışma benim Allah ile pazarlığımda çok semereli oldu. Halimde büyük değişiklikler oldu. Kimseye bir şey vermedim. Fakat ben çok şeyler aldım. Duyduğum nevî feyz çok büyüktür.”
Özetle söylemek gerekirse Kur’ân Akif’in gönlüne ve beynine taht kurduğu gibi, sözlerine ve yaşayışına da aksetmiştir. Onun his ve duygularını, fikir ve düşüncelerini Kur’ân şekillendirmiştir.
Süleyman Nazif’in dediği gibi Akif, Hakk’a, Hz. Peygamber’e, selefin büyüklerine, cemiyete ve özellikle de insaniyete ilan-ı aşk etmiş kâmil bir mümindir.




















