ÖLÜMÜNÜN 745. YILINDA MEVLÂNA
Gönül erleri maddeden ölseler de manen gönüllerde yaşarlar. Çünkü onların davası Allah’ın davasıdır. İlayi kelimetullah davası için nefes alan bu ulu zatlar, dünyayı bir durak olarak görmüşlerdir. Gerçekte dünya cennet hayatını kazanmak ve manevi mertebe elde etmek için bir mekteptir. Bu mektepte ham ruhlar manevi ilimlerin ziyasıyla olgunlaştırılır. Mevlana, ölümü şeb-i arus yani düğün gecesi olarak görecek kadar büyük bir Hak dostudur. Onun şu veciz sözü hayata ve ölüme bakış açısını göstermektedir: “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir”
Sevgi ve hoşgörü deyince akla gelen en mühim sima Mevlâna’dır. Hoşgörüyü bayraklaştıran bir isimdir o…O, insanı öncelikle kul olarak ele alarak yüceltmiştir. Buna bir de Allah’ın dünyadaki halifesi olma hususiyeti eklenince kıymeti kat kat artmıştır insanın. Onun içindir ki insanı sırf hatalarından ötürü bir kalemde silmek mümkün değildir. İnsanlar hata işlemeye meyilli yaratılmıştır. Bizler hatalara değil, güzelliklere bakıp öylece değerlendirmelerde bulunmalıyız. Bataklığa bulaşan insanlara gülmek, kızmak yerine; onları o çamur içerisinden çekip çıkarmalıyız. Tebliğ bunun için önemli bir vazifedir.
Mevlana’yı hümanist olarak gösterip onun Hakk’a kulluğunu ve manevi önderliğini görmezlikten gelen kesimler vardır. Oysa O, batılı anlamda anlaşıldığı şekliyle hümanist bir mütefekkir değildir. Çünkü Batılılar insanı bütün değerlerin fevkinde görerek onu adeta putlaştırıyorlar. Zaten Mevlâna ömrü boyunca putlarla ve putçuluk zihniyetiyle mücadele etmiştir. İnsan; dünyanın efendisi olsa da, Hakk’ın kuludur. Dünyaya geliş nedenimizi düşünmek ve ona göre yaşamak mecburiyetindeyiz. Mevlana hoşgörü hususunda geniş ufukludur. Hataya düşen kişileri bir kalemde silip atmaz. Onun inanç hususundaki hoşgörüsünü yansıtan şu ifadeler altın yaldızla yazılmaya değerdir:
“Gel, gel yine gel… Her kim olursan yine gel.
Kâfir, ya mecusi, puta tapan yine gel.
Yoktur kapımızda hiç ümitsizlik bil.
Yüz kere tövbeni bozsan da yine gel.”
Mevlana’nın engin hoşgörüsü değişik kesimlerce suiistimal edilmiştir. Onun inancını ve imanını sorgulayanlar çıkmıştır. Oysa o ‘Ne olursan ol, yine gel’ derken kişinin geçmişinin onun elini kolunu bağlamayacağını ifade etmektedir. Fakat kişi İslama gelince değişmek zorundadır. Bir Mecusi İslamiyeti seçmişse artık Mecusiliğini bir kenara bırakmalıdır. Bir kalpte tevhitle teslis bir arada olamaz. Mevlana ‘gel’ derken ‘geçmişteki hatalarını sil de gel, anadan doğmuşçasına saf bir halde gel’ demek istiyor. Bizim inancımızda son nefese kadar hakikatleri kabul etme, İslamla şereflenme ihtimali vardır. Buna kimse engel olamaz.
Ruhların hamlığı manevi ilimlerle ve tasavvufî öğretilerle giderilir. Mevlana’yı okumak ve anlamak bu yolda mesafe almamızı sağlar. İrfanî ve hikemi eserlerle içimizdeki tortuları izale edebiliriz. Özellikle Mesnevi-i Şerif’in ilk 18 beyti bize gerekli yol haritası olabilir. Bu beyitlerde ilahi hakikatler ney motifi etrafında soyut kavramlarla anlatılmaktadır.
Mevlâna’yı anlatmak için ciltler dolusu kitaplar yazılsa yine de kâfi değildir. Onun tasavvufi derinliğini anlatmak ancak kelimelere sihirli anlamlar yüklemekle mümkündür. O, İslam’ı derinliğine yaşamış, tasavvufun ufuklarını gönül ehline ardına kadar açmıştır. Mevlana maneviyat göğünün sönmeyen yıldızlarından biri olarak kalacaktır. Mesnevi, maneviyat yolcularına bir ışıldak vazifesi görecektir. Bu büyük mütefekkiri, gerçek Allah dostunu, 745. ölüm yıldönümünde rahmetle anarken, büyük bir sabır ve emekle hazırladığı Mesnevi’sinden aldığım birkaç nurlu vecizeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Bilgi, mal, mevki ve hüküm kötü kişilerin elinde fitnedir.”… “Şu üç sözden artık değil bütün ömrüm, şu üç söz: Hamdım, Piştim, Yandım.”… “Bir buğday tanesine binlerce harman sığmada… Bir canım ama yüz bin bedenim var.”… “Bilgisiz, kötü buyruklar veren bir padişah oldu mu, bütün ova yılanlarla, akreplerle dolar.”



















