Liseye kayıt yaptırdıkları halde, derslere girmemişler ve yönetime, kırtasiye malzemelerini henüz almadıklarını söylemişlerdi. İki kafadar o günlerde otobüsün şoför yardımcısına uyup büyük şehre kaçmışlardı.
Aileler ayağa kalkmış ve her tarafa haber salınmıştı.
İki kafadar her şeyden habersiz, şehrin varoşlarında; Ali kahvede, Turan ise tüpçüde çalışmaya başlamıştı.
Ali’nin babası, kaçmayı kafaya koymuşlar ki, okul kırtasiyesini almayı ertelemişler, dedi.
Turan’ın babası ise konuşmuyor fakat üzgün olduğu her haline yansıyordu. Hatta okul müdürünün çocuğuna “kaçık” demesine de içerlenmişti.
İki kafadar, “kafa kafaya verdik, buradan gideceğiz,” diyerek, sınıf arkadaşlarına gerekli bilgiyi vermişlerdi. Ali, öğretmenin ikazına karşı gelmiş ve öğretmene kafa tutmuştu. Arkadaşları “Ali hayatta öyle bir şey yapmaz,” demişlerdi.
Ali, kafam estiği gibi davranırım, demiş.
Turanın babası da oğlunun, Ali’ye uyduğunu söylermiş. Ali anasının kafasını yemiş ki, bu yaz tatili, bisiklet alacaksınız, diye.
Ali ile Turan’ın aileleri arasında kan bağı akrabalık yok ama aynı mahalle komşulardı.
Ali çaycı ve de Turan tüpçü olmuştu.
İşe başladıkları daha ilk gün, pişmanlardı. Ama geri dönmeye paraları yoktu. İki hafta sonra hafta sonu bir araya gelebildiler. İş yerinde sandalye üzerinde sabahlıyorlarmış. Buluştuklarında birbirlerine anlatacak konu bulamamışlar.
Bir süre göz göze geldiler, nereden başlayacaklarını bilemediler.
Ali arkadaşına, hata mı yaptık? diye sordu.
Turan, hatalıyız, ayrıca kimseye sormadan, otobüs kaçkınına uyduk ve şehir denilen yerde rezil olduk. Yorgunluktan kollarım kalkmıyor. Pervane gibi dolaşıyorum. Tüpü mutfağa götürmezken, şimdi apartmanın tepelerine çıkarıyorum. Böyle hayat mı geçer, diye dert yandı.
Ali kimseye bir şey soramıyorsun, işimiz çok ağır. Bu kadar çalışsam köyü gül bahçesi yapardım. Kahveye bir tane olgun, aklı başında insan gelmiyor. Bir paytak var herkesin oyuncağı, ona gülüyoruz. Çay iyi olmazsa hemen şikâyet ediliyorum.
Turan günler geçiyor ama dünya yüzü görmüyorum. Apartmana gir çık. Bu gidişle boyum uzayacağı yerde kısalacak. Tüm kemiklerim sızlıyor. Ayakta duramıyorum, diyordu.
O günden sonra daha sık buluşacakları yerde nerede ise üç ayı geçmiş, buluşamamışlardı.
Turan dayanamamış ve Ali’yi gidip bulmuştu. Artık kar geldiğini ve üç ayın geçtiğini. Bu ay paramı alıp geri döneceğim, demişti.
Ali aynı düşüncede olduğunu söyledi. Paramızı aldığımızda, akşam sabah biletimizi alıp memleket yoluna düşelim. Ayaklarım sızlıyor, artık tahammülüm kalmadı, dedi.
Masaya yaslanmışlar, yalnız soluk alışverişleri duyuluyordu. Yanlışımıza kimseyi ortak etmeye gerek yok, hatalıyız, dediler.
Turan başını kaldırdı ve seneye okula devam edelim. Söz ve yemin edelim. Okul birincisi olacağız. Çok çalışıp herkesin gözü önünde üniversiteyi kazanalım. Kim ne derse desin sessizliğimizi koruyalım.
Yemin etmişler ve günün gelmesini sayıklıyorlardı.
Turan, postacının çantası gibi, tüp taşıyorum. Apartmana girip çıkıyorum. Kaldırımda ve evlerde, ayak basmadığım yer kalmadı. Tüpünü takıyorum da teşekkür bile etmiyorlar. Çoğu zaman takmıyorum ve ne halleri varsa görsünler, diyorum.
Buluştuklarının ikinci günü yağmur hiç kalmadı, evleri sel bastı. Yollar yürünmeyecek hale geldi. Turan’ın arabası devrildi.
Ali kahveden çıkamadı. Su ve elektrik kesildi. Her tarafa çamur yığıldı.
Kış günleri dişini göstermişti. Yirmi günleri kalmıştı. Artık gün sayıyorlardı. Yalnız her bir gün onlara yıl gibi geliyordu.
Ali güler yüzlü afacan gibiydi. Becerikliydi. İşe eli yatkındı. Uzun zayıftı. Siyah saçları kısa kesilmişti. Gözlerinin içi eskisi gibi gülmüyordu. Çay isteyenlere geldi, dediği için adını “Geldi” koymuşlardı.
Turan gamsız ve içten pazarlıklıydı. Anası kara gülmez dermiş ona. Gözleri köyünde, bahçesinde, anne ve babasındaydı. İçi dertli ama bir defa hatalı hareket yapmıştı. Güçlü görünüşü, tüplere yenik düşmüştü.
Hafta sonu şehrin, soğuk kahvehanesinde son defa buluşuyorlardı. Çünkü yarın sıcağa, ana ve babaya kavuşmaya yolculuk başlayacaktı. Heyecanlıydılar. Ali, annesinin çöreğini, Turan ise lahana dolmasını özlemişti. İkisi birden, hamsi kızartması, dediler.
Turan’ın göz yaşları her şeyi anlatıyordu.
Ali köyde ağa gibi geziyordum, burada sığırtmaç oldum, dedi.
Yeminlerini tekrarladılar. Yalnız arandıklarını bilmiyorlardı.
Yarın paralarını alıp gidiyorlardı. Üç ayın sonunu dört gözle beklemişlerdi.
Öğleden sonra devir işlemlerini yaptılar ve yola çıktılar.
Hasan TANRIVERDİ























