Daha insanların birbirinre kuyruklu yalanlar söylemediği sihirli yıllara gidelim mi bikoşu?
Atmış beşli yetmişli yıllar, bindiniz mi zaman makinasına? E iyi o vakit.
Benim çocukluğum şehirde geçti, yenilikler biraz daha çabuk ulaşır şehirlere, köylere kıyasla.
O yıllarda, küçük silindir saç sobalar kurulurdu odaların baş köşesine. Sonbahar gelip havalar soğuduğunda, saç soba ve boruları, eğer tutumlu ve düzenli bir kadını varsa evin, ilk baharda köteleyip atmamışsa sobayı ve borularını bahçeye, sağa sola, çocuklarına oyuncak etmemişse güzelim soba ve borularını, özenle temizleyip boru kurumlarını, düzenle bir çuvala dizip kaldırmışsa evin çatısına, çıkarılırdı yeniden soğuklar başlayıp sonbahar geldiğinde kurulup ısınmak için. Parlak gri, metalik bir gri boyayla boyanırdı bu sobalar, bayılırdım bu boyaya. O zamanların AVM’si bakkal Bilâl Çınar’da satılırdı bu boyalar.
Sonuna kadar oturur izlerdim anne mi ya da babamı, ikisi de pek güzel yapardı bu boyama işini, boya kuruyunca da tutuştururlardı sobaceğizi, bedenimiz, soluduğumuz hava, düşlerimiz hatta masallarımız da ısıverirdi yanan sobanın yarattığı bu atmosferde… Gel de arama o düşü, o sıcağı, o sihri.
Neyse gelelim kuyruklu sobaya.
Devran biraz daha dönüp, zaman biraz gelişince o saç sobaların arkasına saçtan ik raf eklenmesin mi?
Tabi yenilik hep çabuk yer bulur ya insan yaşamında, o kış başında da kasabamızın evlerinde kuyruklu saç sobacıklar kurulmaya başlandı başköşelere.
Neymiş efendim, pişen yemek, kuyruklu sobanın rafına konursa sıcak kalıyormuş yemek vaktine kadar. Doğruydu da.
Günlerce kadınlar meclisinin sohbet konusu oldu bu sobacıklar, ballandıra ballandıra anlatıldı.
Tabi el zanaatları ve zankârların, ustaların çok olduğu yıllardı o yıllar, soba yapan ustalar da çok para kazandı, kuyruklu Saba işinden.
Derken günlerden bir gün, anacığım, sabahları külünü boşaltıp, akşama yakmaya hazır ettiği kuyruklu sobanın kuyruğundaki rafa, sonra alırım deyip koyduğu içinde melamin ve plastik kapların da olduğu kahvaltılıkları topladığı tepsiyi koymuş. Ve unutup sobayı da tutuşturmuş, ve odadan çıkmış, okuldan gelmemize yakın.
İşte o gün olanlar olmuş, odanın içi duman dolmuş, plastik kaplar erimiş akmış, eciş bücüş… Kuyruklu sobanın sihri yaldızlı dökülmüş yavaş yavaş.
Çünkü artık şehir efsanelerinde kuzine soba yani fırınlı sobaların devri söylenmeye başlanmış.
Tabi bizim ilçemize de uğradı fırınlı soba devri. Sonra kok kömürü denen kömürleri yakan içi tuğla döşeli, emaye tınal soba lar devri.
Ben bunlardan dev bir sobayla tüm dairenin ısıtıldığı bir Alman evinde yaşadım beş yıl.
Tabi ki kaloriferliydi ve doğalgazla ısıtılıyordu iki bin onlarda o Alman evi.
Ama dev emaye soba ve duvarların içinden geçen dev boru sistemi de duruyordu yerli yerinde, tedbir mi, ihmal mi bilemem.
Evet kasabamızda kovboy hikayeleri olmadı ama kuyruklu saç sobaların, bizde fırınlı doba başka yerlerde kuzine denen sobaların, sonra tınal sobaların saltanatı ve hikâyeleri.
En sonunda külü de kolay alınıp atılsın diye üretilen kovalı sobaların saltanatı
Sonra ne mi oldu? Gaz girdi evlere gaz.
Önce gaz yağıyla çalışan sobalar, sonra tüp gazla çalışan sobalar en sonunda da Doğal gazlı kaloriferler.
Şimdinin çocukları ne bilsin bu serüveni?
Neymiş, nasılmış, nerdeymiş, niçinmiş?
Doğalgaz faturası da neymiş?
Ey yavrum ey…
Ne kuyruklu sobayı bilirler ne de kuyruklu yalanlar söyleyenleri.
Neymiş efendim burnumuzun dibindeki ülkelerden aldığımız doğalgazı, kıtalar ötesinden dondurulmuş olarak alacak moloz. Niye ki? Öyle gerekiyormuş. Kuyruklu yalan, herkes oturduğu yerde biraz daha kaykılsın otursun diye…
Şükran Uçkaç Yargı Sazsızozan
17 Ekim 2025























