Koyun damı, dağın eteğinde yapılmış bir barınaktı. Tel örgü içerisine alınmış bahçesi de vardı.
Aza, yaşlı çobanın yanına, eğitilmek üzere, bir de çocuk bulmuştu. Aza, çoban olmak hayvan sevgisiyle başlar. O sevgiyi yüreğinde taşımayan, yıllarını hayvanlarla geçiremez, diyordu. Çocuğun çoban olup olamayacağına yaşlı çoban karar verecekti.
Çocuk yoksul ailenin küçüğüydü. On yaşına yeni girmişti. Yaşına göre boyu uzundu. Siyah saçlı ve esmerdi. Elinin işe yatkın olduğunu söyleyen yaşlı çoban, bundan çoban olur, diyordu.
Çocuk, babam, inşaattan düştükten sonra, ailenin geçimi için okulu, bırakmak zorunda kaldım. Babaya ihtiyaç duyarken, koyunların peşinde koşmak, zor olsa gerekti. Özellikle çoban kıyafetine alışamadım, diyordu.
Çocuğa göre, yabanilerin arasında, günü geçirmek, olacak iş değildi.
Yaşlı çoban çocuğu damda bırakır, hayvanları dağa sürerdi. Akşamları dama iner ve çocuğa nelerle karşılaşacağını öğretirdi. Yaşlı çoban, hayvanları sevecek ve onların da seni sevdiğini bileceksin. Ömrümü onlarla geçirdim, bir ömür daha tereddüt etmeden yaşarım, diyordu.
Yaşlı çoban; dağların baharı yazdır, kısa sürer. Havayı iyi takip edecek ve bulutların hareketlerini sürekli kontrolünde tutacaksın. Yoksa kendini, karakış gibi bir günde bulursun. Normal bir gün gibi de görülse sağanak, dolu ve kar beklemelisin. Bu durumda hayvanları, dama getireceksin. Üzerinde gerekli malzemelerin bulunmasına dikkat etmelisin, diyordu.
Köpeği yanından ayırma, davranışına dikkat edersen, yabaninin geldiğini anlarsın. Kesinlikle yabaniyi korkutup uzaklaştırman gerekir.
Yaşlı çoban, doğadaki mantar ve otlardan, yemek yapmayı, çocuğa öğretti. Dağlar bizimdir, istediğin gibi bağırabilirsin, derdi.
Çocuk, anneme de seslenebilir miyim? Diye sordu. Yaşlı çoban, duygulandı ve tabii ki seslenebilirsin. Hatta sessizce de konuşsan annen duyar. Duymazsa da ana yüreği hisseder. Çünkü ana yüreği hep seninledir ve seni gözetir, dedi.
Problem yaşamamak için, koyunları bahçeye çıkarır, dışarı salmazsın. Böylece koruyucu davranırsın. Başka sürülerin ne yaptığına bakma. Haberin olsun ama bırakıp yanlarına gitme.
Yaşlı çoban öğleden sonra dama döndü. Çayır ve yaprakları bıraktı. Damdan içeri giren koyunlar bırakılanları yemeye başladı. Bu sırada gök gürledi, sanki kopan taşlar dünyaya ulaştı.
Dağlar sağanağa teslim oldu. Sel suları önüne kattığını sürükledi. Deneyim kendini gösterdi. Dama hiçbir şey olmadı. Patikalar kayboldu. Dereler taştı. Koyunlarını sağlama alan çocuk, eğitmeninden tam not aldı.
Çocuk, eğitimcisine; akşam olmadı, fakat güneş açtı, koyunları bahçeye çıkarayım mı? diye sordu. Yaşlı çoban çıkar, fakat bahçede kalsınlar, dedi.
Hasan TANRIVERDİ
YALNIZ ÇARESİZ
Köpüren sular boyunu aşmak üzereydi ki, imdat diye bağırırken, dala takıldı. Suyun da etkisiyle kendini kenara attı.
Bir dal ve kurtuluş, “çaresiz değilim” diyebildi.
Balkonda derenin çamurlu suyunu izlerken, mucizevi kurtuluşuna, dalın katkısını düşündü. Hanımına baktı, gençliğindeki gibi, balık adına, dereye inmesine üzüldü. Gereksizdi.
Nerede hata yapmıştı ki, böyle bir olay başına gelmişti. Selin sesini duymamıştı, olacak iş değildi. Ürperdi, titredi ve “Allah korudu,” dedi.
İkinci darbeyi yemiştik. İlki; oğlunun lise birinci sınıfını bırakıp evi terk etmesiydi. İki kafadar uymuşlar ve şehre kaçmışlardı. Olaya ana yüreği dayanamıyordu.
Baban ne diyor; okulunu bitir, istediğin yere gönderelim, hatta yardımcı olalım. Hayatı tanımadın neyine özendin. Hiçbir güvencen olmadan, korumasızca deryaya kulaç attın. “Okumadın ve bizi hesaba katmadın,” diyordu.
Sabahın seherinde gel balkonda oturalım. Baban kahvaltımızı hazırlasın, biz dertleşelim. Aklını karıştıran, konuları ele alalım. Belki bir çıkış yolu buluruz, annen olarak, yardımcı olayım. Yapılanlara pişman olmayalım. Birlikte karar verelim ki, gözümüzden kaçan bir konu olmasın, dedi.
Çocukluk günleri gibi huzur içinde gülelim, eğlenelim. Böylece içimizde yangına neden olacak kıvılcımı beslemeyelim.
Anne; baban, turizmcilerle temas kurar ve seni tanıştırır. Böylece önünü daha iyi görürsün. Hayata tutunmanın yolu kaçmak veya büyükleri tanımamak değildir. Bu yol dikenlidir, sapanı doğduğuna pişman eder. Hayatın kuralları çerçevesinde büyüklerinde anlaşarak yola girmen başarman demektir.
Gurbet, sana fayda getirmez. Böyle bir yaşantı, sokaklardaki yersiz ve yurtsuzlara laiktir. Çaresizliğin girdabından bu gidişle çıkamazsın. Kurtuluşun her zaman, baba ocağındır, diyordu. Bir an önce doğru yola girmeyi denemelisin. Doğru yol, ahlaklı kişilerin yürüdüğü yoldur. Baban kızsa da düşündüklerini, ortamını da hesaba katarak tartışalım.
Hayat öyle veya böyle, geçiyor zannedersin. Fakat acı ve hüzün peşinden geliyorsa, balık kancası gibi takıldı mı bir daha bırakmaz. Alışkanlık yapar yine de seninledir. Kendini dinlemeye gör, kancayı hisseder, ağlayamaz hatta yutkunamazsın bile.
Anne, acıların yakanda keyif çatarken, sen dertlerinle boğuşmak durumunda kalırsın. Kötülüğe sürükleneceksin, farkında olsan da elin kolun kalkmayacaktır.
Sesini duyursak, yüreğimiz genişleyecek, göz yaşlarımız dinecek ve sevgi çemberinde soluklanacağız. Sesimizi duyarsan, kalbini dinleyerek yürümeye çalış. Sevgi köprüsünden geçip merdivene adım attığında, kara ateşin başında, saç üzerindeki çöreğine tereyağı sürmekte olduğumu göreceksin. Ana yüreği.
Hayatın kurallarına karşı direnmen, doğru değildir. Yanlışta ısrar ederek yaşamaya devam etme ki duygu dünyana kolaylıkla dönebilesin. Çünkü pazar alışverişi ve tatlı meyve seni bekliyor.
Önünde yürüyenleri görmüyor, arkandan gelenlerden habersizsin. Aile olarak yaşamalısın ki aldığın soluğun bir anlamı olsun.
“Çaresiz bir yabancı” durumundan kurtulmalısın. Kucaklaşalım, sevgi gücün artsın. Bizim de sevinç yaşlarımız aksın. Aldırma el aleme, söylem ve şakalarına. Birlikte şakalaşır ve güleriz, güleriz kahkahalar atarak.
Yaşadığın hikâyeyi benimsemiyoruz. Yanımızda olmanı istiyoruz, kalbimizin bir tanesi…
Annenin yazdığı yüzlerce mektuptan bir tanesi. Anne on yıldır yazıyor fakat haber alamıyor. Yalnız anne yüreği kararlı, anne yüreği canının peşinde, “doksan yaşıma gelsem de yazacağım,” diyor.
Hasan TANRIVERDİ























