ATATÜRKÜN “Köylüler milletin efendisidir.” Sözünü zaman geçtikçe daha iyi anlıyorum.
Köylüler tahılını üretir. Sebzesini ve meyvesini toprağında yetiştirir. Bölgesine ve imkânlarına göre, ineğini, koyununu, keçisini, tavuğunu, kazını ve arısını besler, çoğaltır. Bu sayede, hiçbir şeye muhtaç olmaz. Eskiden köylü, tuzunu ve gazını şehirden alır, diğer her şeyi kendi üretir, derlerdi.
Bu sayede köylüler, aile ve ülke ekonomisine katkıda bulunurlardı.
Köylü toprağın işlenmesinde ve hayvanlarının bakımında; ziraat, orman, su ürünleri mühendisleri ve veterinerleri yanlarında görmek isterdi. Yenilikleri; yaparak ve yaşayarak öğrenmeyi arzulardı.
Köylünün üretici gibi, özgür davranışı, küreselleşmeyi hayat biçimi hâline getirenleri memnun etmezdi. Çünkü özgür davranış, küreselcilere köle olmamayı gerektirirdi. Buna rağmen köylüyü sisteme uyarlamak için, birtakım işlemler yapılmaktaydı. Bu işlemlerden biri de marketlerdi.
Marketler zinciri, yöneticilerin de desteğiyle, GDO, katkı maddeli besinleri ve tohumları köylü ailelere ulaştırmaktadırlar.
Köylü ekmeği, ürettiğinden daha ucuza marketlerden satın alabiliyorsa, toprağı ekip biçmesine gerek duymayacaktır. Böylece köylü, Vatanı adına kayıtsız hâle getirilecektir. Aileler “Ben” merkezli olacaktır. Bu davranış, aileler arasındaki yardımlaşmayı, ilginin içini boşaltırken ve hâlâ üretim yapan aileleri sevimsiz gösterecektir. Köylüyü psikolojik olarak da itibarsızlaştıracaklardır.
Liberal düzenin topluma verdiği geçinememe tepkisi, para sıkıntısını da tetikleyecek ve aileler arasında ayrımcılık rüzgârı esmeye başlayacaktır. Ayrıca bireysel olarak lüks yaşama algısı, köylüye de yansıyacaktır. Toplumu uyuşturdukları gibi, köylüyü de marketlerle köle yapmaya gideceklerdi.
Köylüyü üretmeme adına işe yaramaz bir yapıya dönüştüreceklerdi. Üreten köylü kalmayana kadar, şehrin kapılarını onlara açacaklardı. Köyden kalkmış şehre gelmiş olan bireyler, vasat kişilikleriyle işsiz, güçsüz varoşun sokaklarını arşınlayacaklar. Belki de kısa sürede geçse köy hayali kuracak hâle geleceklerdi.
Toprağını işlemeyen insanlar, yıllar içerisinde istese de gücü yetmeyeceği için, başaramama korkusuyla ve tembelliği de ileri sürerek, üretimi tamamen bırakacaklardır. Bu durumda sakin düşünemediği gibi, aklını da kullanamayacaktır. Hatta toprağını da ektirse, hiçbir şey olmayacak korkusu, köylüyü marketlere zorunlu yöneltecektir.
Köylü aklını kullanmazsa, hazıra koşmayı normal bilecektir. Mutluluğunu mutsuzluk seviyesiyle ölçecektir. Mutluluğunu kahve kapısında oturmakla sınırlayacaktır.
Köylü az da olsa üretse dahi, marketler zinciri bu durumdan hoşlanmayacaktır. Köylü baskı altında bilinçsizliği seçecek ve toprakla uğraşmaktan tamamen vazgeçecektir.
İhtiyaçları olan; süt, yoğurt, yumurta, ekmek, fasulye, sebze ve meyve ve hatta suyu bile marketin ayaklarına kadar gelen arabasından alacaktır.






















Evet üstadım “köylü milletin efendisi idi” ta ki; şimdi ki siyasi partinin iktidar olmasına kadar. Son 18-20 yıldır köylü değil milletin efendisi olmak; ayaklar altında süründürülür olmuştur. Hak hukuk anlamayan, dinlemeyenler çiftçiyi, köylüyü perişan etmişlerdir