Betül Erdoğan’ın son kitabı; KUMRU
İzan Yayıncılık’tan çıkmış 2021 tarihli ve 207 sayfalık bu yapıtta yine ülkemizin bitmez bir sorunu ele alınmıştır.
Kütahya’nın köyünden çıkıp on üç yaşında zorla Almanya’ya “gelin gönderilen” bir kız çocuğunun, Kumru’nun, dramatik öyküsü..
Kumru’nun doğup büyüdüğü 1950’li yılların Kütahya topraklarında üç yıl askerlik yapan babam ve hayattayken bana zaman zaman anlattığı askerlik hikayeleri..
Çağrışımları çok olan bu eserde her okuyan mutlaka kendi çocukluğundan, köyünden, gelenek ve yaşantılarından, ninesinden bir iz bulabilir.
“Bizim evde de böyleydi, bizim köyde de aynı şeyler vardı, kışın-yazın-baharda-tarlada biz de inek güttük, at koşturduk, tırpan biçtik, odun taşıdık..” gibi benzer yaşam parçacıklarını anımsayabilir, çocukluğunun silinmez izleriyle tokalaşabilir..
Roman kahramanı Kumru çocukluğunda da yetişkinliğinde de çok acı çekiyor, gözyaşları akıtıyor, zoraki evlendirilmesiyle nice dayaklar, küfürler, baskılar başından eksik olmuyor.
Köy sosyolojisine değiniler de var. Kız evladının değersiz olması..Erkek çocuk doğurana kadar kadınları yeni hamileliklere zorlama.. çocukluk bitmeden evlilik baskıları..
1950-60’larda köylerimizin ekonomik politik durumları..Fukaralık, yoksulluk..yoksunluk..cehalet..eğitimsizlik..
“Adı Mualla olan muallime…” nin köye atanması hem köyün geleceği hem de o bölgede Kumru gibi Hatice gibi güzel, yetenekli ama şansız olan kız çocuklarının “kurtuluşu” için mutlu bir rastlantıydı..
Kitapta yaygın olmasa da arada bir “meftun olmak, mektep, muallime, istida yazmak, müracaatta bulunmak, yüreğine od düşmesi..”gibi eski sözcükler kullanılmıştır.
Bunların hepsinin Türkçesi vardır..yeni baskılarda dikkate alınması gerekir.
Eserde okuyanlara en çok örnek olacak boyutlardan biri, köye öğretmen olarak gelen Mualla’nın öğrencilerine sıcak-eğitici yaklaşımı, insancıllığı, ablası Mediha ile birlikte Kumru ve Hatice’ye yapmak istedikleri maddi-manevi destekler ve uygulamada onları yepyeni bir yaşama yönlendirmeleri..
Demek ki, Sait Faik’in dediği gibi, “bir insanı sevmekle başlar her şey”..
Kanımca da sevmekle başlar, bir insanı tanımakla, yönlendirmekle, anlamlı insancıl desteklerle devam eder, yeter ki, insanlar doğru insanlarla karşılaşsın, doğru işler doğru biçimlerde yapılsın..
Mualla öğretmende bir çeşit Çalıkuşu Feride tavrı görebiliriz.
Yapıtta sadece Kumru ve Hatice’nin dramatik öyküsü değil, başka bir çok gerçek aşklar, aldatmalar, tecavüzler, platonik sevgiler, biten, yeni başlayan aşklar da dile getirilmektedir.
Kitapta sayfa 86 ve 87′ de, 1959 Türkiye’sinin siyasetine de çok kısa bir değini bulunmaktadır.
Sınıfsal sayılabilecek kısa bir anlatım..
İktidar çevresinin zenginliği halkın sefaletindendir.(sayfa 87)
Annesinin Kumru’yu okutmak istememesi.
Kütahya’da çocuğu engelleyen anne, Fatsa’da 1960’larda kocaya karşın oğlunu elinden tutup Lise’ye yazdıran Nimet anne..
İnsan kısım kısım, yer damar damar..
Romanda bir teknik olarak anlatıcı, üçüncü tekil şahıs, diyelim ki yazar; acaba karşı olduğu bir olguyu kavramsallaştırırken feodal bir söylemi kullanabilir mi?
Örneğin, yazar sayfa 95’te “…nine birkaç yıl böyle hasta olursa Kumru hiç İstanbul’a gidemez ve kendisini de ablaları gibi çocuk gelin ederler…”(sayfa95)
Burada eğer çocuk gelin ifadesi tırnak içinde olsaydı belki bu eleştirimiz yersiz olabilirdi.
Ya da “çocuk gelin” nitelemesi bir diyalog içinde geçseydi ve bunu eğitimsiz bir kişinin ağzından duysaydık, ne düşünürdük?
Kanımca “çocuk gelin” olmaz..
“Gelin olmaya zorlanan” veya “evlendirilme baskısı yapılan çocuklar-kızlar” ifadesi daha yerindedir.
Kumru’nun çok sevdiği ninesi ölür. Cenazede dayanamaz ve acıyla eve girer. Öğretmeni Mualla’nın kendisine verdiği defteri alır. Defteri vaktiyle kendisine veren öğretmeni şöyle demiştir;
“Sıkıntılı bir anında, konuşup derdini anlatacak birini bulamazsan bu deftere hissettiklerini yaz kızım bu seni rahatlatır.”(129)
Yazmak..onlarca güzel,iyi işlevlerinden biri de rahatlatmaktır..
Sevince yaz, üzülünce yaz, acı çekince, mutlu olunca, düşündükçe, duyumsadıkça, isyan edince..gecesinde-gündüzünde, baharında yazında..durmadan yaz..
Belki de yaşamak yazmak’tır..
Kumru’nun düğününe okulundan bir tek öğretmeni hariç herkes gelmişti.
13 yaşında bir öğrenci..henüz çocuklarla top oynayan, ip atlayan bir masum kız çocuğu..
Ve düğün, nikah, evlilik, kadın-koca, eş gibi ağır toplumsal-ailesel kavramların, sorumlulukların altına zorlanmak..
Çocuk gelin Kumru’yu almaya gitmek..(sayfa136)…Gelin almaya gitmek..
Burada bu sayfada yine karşı olduğumuz olguların kavramsallaştırılmasındaki dikkatsizliklerimizi gördük.
Sayfa 173’te Mediha’nın büyük insanlık mücadelesine katkısı veriliyor. Hatice ve Kumru’yu nasıl üretken bir sonuca götürdüğü..
Yıllar sonra bu romandan belki de en çok Mualla ve Mediha’nın insancıllığını, kız çocuklarını feodal sistemden kurtarma mücadelesini anımsayacağız ve alkışlayacağız.
Bir de iki kişi arasındaki gerçek aşkın toplumsal ilişkilerle de bağlantılı olduğunu..
İşte bu toplumsal değer yargıları ve insanın insan tarafından sömürüldüğü düzenler olmasa bireyler özlerine daha çabuk yaklaşabilecekler..
Yazarı kutlayarak yeni çalışmalarda yepyeni boyut ve izlekler görme dileğiyle..





















