Keman, düğünün güzel sesiydi. Onun sesiyle, hasretimizi giderecektik. Beklentimiz bu yöndeyken, kulak tırmalayan cızırtıyla karşılaştık. Cızırtıyı anlamaya çalışırken, izleyicilerden, homurdanma başladı. Fark edilince yay görev yapmadı ve yapıyor gibi kullanıldı. Kulağımız anormal sesten kurtardı.
Keman sanatçısı sahnede kaldı. Fakat sanatkâr, çalıyormuş gibi yaptı. Sonuçta düğün kemanın o nağmeli sesinden mahrum kaldı. Yay tellere dokunmadan, varlığını sürdürdü. Sanatçı da bu hareketinde de başarılıydı.
Düğün bittiğinde, sanatçıların isimleri tek tek okundu ve ayakta alkışlandı. En çok alkışı alan yine de keman sanatçısının
olması dikkat çekiciydi.
Kemancıyı konuşurken, bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim.
Udunu ele aldığında, duygu yüklü atmosfer yaratan, öğretmenin, korosuna katıldım.
Şarkının sözlerini ezberlemek kolay. Önemli olan, sesimizin şarkıya uyumu ve terbiyesiydi. Arkadaş bizleri de kendi gibi zannetti. Çünkü o profesyonel çalışmaların içindeydi.
Teşekkür ettik ve sözleri ezberledik. Sıra okuma alıştırmalarına geldi. Arka arkaya üç sıra olduk. En arka sıranın ortasında yer aldım. Kendi kendime notalarını okudum. Sözlerini söylemeye çalıştım ama kulağım iyi veya kötü bir yorumda bulunmuyor. Nedeni, bu konuda duyarlı değildi.
Çalışmalara başladık. Udi sazını ağlatıyordu. Hüzünlensem de şarkıyı okuyordum. İkinci günün akşamında arkadaş, çalıyor ama yüzünü ekşitiyordu. Koroya kulak veriyor rahatsız oluyordu. Düğündeki kemanın yayı gibi korodaki, çatlak ses devam ediyordu.
Üçüncü çalışma gününde, koronun havası biraz daha gerildi. Bu defa çatlak ses çıksın diyeceğini sezdim. Sahne kuruldu ve başladık. İçimden çatlak sesi duymayacaksın, çünkü yalnız ağzımı oynatacaktım. Düğündeki yaydan deneyimliydim.
Udi arkadaş derin ve rahat bir soluk aldı. Çatlak ses ona göre uyum yapmıştı. Bilemiyorum ama kendini başarılı saymıştır. İçimden de söylerim ha! diyerek arkadaşı, tehdit ediyordum.
Ağzımı oynatıyor fakat ses çıkartmıyordum. Herkes mutlu, ben de arkadaşların mutluluğuna seviniyorum. Çünkü sesimin uyumsuz olduğunu ve başaramayacağımı fark etmiştim.
Udi neşelendi, kendi de söylemeye başladı. İçimden nasıl bir kulak ki sekiz kişi arasından benim çatlak sesimi algılıyorsun. Kulaklarım kepçe gibi fakat seslerin makamını gerçeğe uygun olarak algılamıyordu. Benim ne suçum var, demek istedim ama hiç bahsetmedim. Sesin nereden geldiğini de bulamadı.
Bundan sonra da koroya, görevim gereği katılamadım.
Hasan TANRIVERDİ























