Motoruna “kasırga” adını vermişti. Tereddüt etse de ve Karadeniz’in hırçın dalgaları temposunu artırsa da kasırga kendini suya bıraktı.
Reis Ali, arkadaşlarına yerlerinizden ayrılmayın. Deniz beklenmedik, dalgaları üzerimize gönderir, dedi. Yardımcısı bağırdı, “açıklar karardı, deniz geliyor,” dedi.
Reis Ali dikkatli olmalıyız. Motoru kontrolümüzde tutmalıyız. Görünüş büyük bir fırtına, gelişe bakılırsa, tehlike zili çalıyor, çünkü fırtına gözünü kapamıştı. Dalgalara yem olmadan suyun üzerinde kalmalıyız. Remzi yelekleri ve halatları çıkar.
Motor dalgalarla yatıp kalkıyordu. Direği eğriliyor ve dümenin kontrolü yapılamıyordu. Dalgalara yem olmamak için çırpınıyorlardı. Yeleklerinizi giyin, enerji kaybediyoruz. Reis Ali, karnınızı doyurmaya çalışın, diye bağırıyordu.
Karanlık çöktü, açığa savruluyoruz. Işıklar çalışmıyor, yerlerinizden ayrılmayın, dümene biriniz yardıma gelsin. Ali isteklerini duyuramıyordu. Çünkü sesini ulaştıramıyordu. Dalgalar öyle büyümüştü ki motor, tepeye yükseliyor ve kuyuya iniyor, gibiydi.
Fırtına uzun sürmüştü. Ali, dikkatli olmazsak dalgalara yenik düşeriz. El fenerini kullanın, motoru yüksek düzeyde çalıştırın. Dalgalara karşı güçlü olsun. Sabaha kadar, suyun üstünde kalalım.
Reis Ali dümeni tutuyor ama ne kadar açığa atıldıklarını tahmin edemiyordu. Çünkü, dengesi bozulmuştu, yelekler diye bağırsa da arkadaşları, kendi derdindeydi. Ali dümeni bağlasam, dedi ve bu durumda, suya gömüleceğini söyledi. Ali kendi kendine dert anlatıyordu.
Ali yelekler diye bağırırken, bir karaltının kendilerine çarptığını fark etti. Büyük bir gürültü koptu. Dalgaların sesi kesildi ve kayıkla birlikte, suya gömüldüler. Ali bağırsa da sesi çıkmıyordu.
Ali tahtaya bağlı, motorun parçalarından birine tutundu. Dalgaların onu savurmasına karşı direniyordu. Parmakları kopacak gibiydi. Bildiği tüm duaları okuyordu. Fakat elinin altından tahta parçasını kaçırmıyordu. Çünkü tutunamazsa suda kaybolabilirdi.
Reis Ali’nin motorla ilgisi kalmamıştı. Dalgalar sanki dinlenmeye çekilmişti. Dalgalar ıssız bucaksız suda ıslık çalıyordu. Suyun üzerinde, bir hareketlilik olsaydı. Belki kurtulma şansları doğabilirdi.
Günün ışımasıyla, arkadaşlarının, nerede olduğunu görebilecekti. Ali, tutunduğu tahta parçasını, bırakmamak için çırpınıyordu.
Reis Ali, niçin dalgalara rağmen denize girmişti. Hava tahminine baksaydı. Balık için aceleye gerek var mıydı?
Gün ışıdığında, Ali, arkadaşlarından birkaçını gördü. Çok sevindi ve el sallayabildi. Yalnız hareketleri yavaştı. Ali’nin su soğuk, insanı uyuşturuyor diye aklından geçti. Bir arkadaşın el salladığını görünce sevindi. Öğleye doğru güneş etkili olmuş fakat bulutlar bırakmamıştı. Hatta bulutlar yaklaşmış ve yağmur başlamıştı.
Acınacak durumdaydılar, hiçbir çıkar yolları kalmamıştı. Dalgalara rağmen, geceyi atlatabilirlerdi. Karanlık bastırdığında morali tükenmiş ve Ali sabahı görebilecek miyiz? Dedi.
Ali’nin uykusuzluk ve soğuktan elleri çözülebilirdi. Halbuki üzerinde durduğu tahta seti sıkıca tutması gerekirdi. Çevresinde yüzer hiçbir malzeme yoktu. Bu kadar büyük fırtınadan sonra, deniz kısmen sakinleşmişti. Sakin bir denizde, çok şeyi görebileceklerdi.
Güneş ışınlarına bakamadı, gözleri tuhaf oldu ve enerjisi tükendi. Deniz onları bir tarafa sürüklerken, yönünü tayin edemiyordu. Tutunduğu yerden doğrulup çevreyi tarıyordu. Güneş tepeye geldiğinde, bir yük gemisi göründü.
Son bir gayretle arkadaşlarına ıslık çaldı ve “gemi” diye bağırdı. Gemiye el sallamaya başladı. Sallanan elleri gören gemi, onlara doğru geldi.
Gemi, can kurtaran kayığını indirdi ve hepsini, çekip aldı. Böylece gemiye çıkarıldılar. Ali başlarına gelen olayı anlattı. Denize girdikten sonra fırtına çıktığını söyledi.
Reis ve arkadaşları bitkindi. Gemi Romanya’ya ait yük taşıyordu.
Ali ve arkadaşlarına su ve yiyecek verdiler, üzerlerini değiştirdiler. Battaniyeye sardılar ve ısıtmaya çalıştılar. Gemi boğaza girdi ve Ali ve arkadaşlarını, Kadıköy limanına bıraktı. Ali ve arkadaşları, hemen hastaneye kaldırıldılar. İki arkadaşı bir hafta sonra vefat etti.
Bunlardan on beş gün sonra da iki arkadaşı, daha vefat etti. Vefat haberini Ali’ye vermiyorlardı. Olayı doktorlar akciğer yetmezliği, diyormuş.
Reis Ali hastanede bile nasıl böyle bir hata yaptım diye ağlıyordu. Arkadaşı bir yıl, Ali ise iki yıl sonra akciğerin problemine dayanabilmişti.
Tutkunun karşısında, akciğer yetmezliği, sonlarını getirmişti.
Hasan TANRIVERDİ























