Yaz sıcakları henüz başlamıştı. Bugün öğleden sonraki, ılık rüzgâr onları korkutmuştu. Çardağın altında dertlenmişlerdi. Bu dertleri arkaya atmalıyız, yoksa bizi bırakmayacak, dediler.
Bey, akşamın karaltısıyla, ay doğdu. Yalnız ay ışığının aydınlatması zayıftır, dedi.
Hanım, ay da bizim gibi yoksul. Işığı biraz daha güçlü olsaydı, güneş ışığı yerine ayın ışığını kullanırdık. Çünkü yakmıyor ve kuraklık yapmıyor, benim de istediğim, tam böyle bir ışıktı.
Bey, tam üç yıldır güneş anamızı ağlattı. Sebze koymadı kuruttu. Meyve ağaçları kurumamak için can çekişiyor, dedi.
Hanım, ayın yoksul kalması beceriksizliğidir. Çevresinde kimse yok güneş bir yüzünü yakıyorsa öteki yüzü serindir. Üretimini serin tarafta yaparsın. Toprak bol, istediğin kadar ürün elde edebilirsin.
Ayrıca ağaçları kesilmiyor, arazide maden aranmıyor ve taş ocağı açılmıyor. Otlaklarına dokunulmuyor, geriye vergi ve kira da olmadığı için oradakilere çok çalışmak kalıyor. Allah bize acısın. Çalışsan da yoksulluktan kurtaramıyorsun.
Bey, aydakiler iyi geçinmek ister ama güneş fırsat vermiyor. Çünkü ay güneşin uydusuymuş. Herhalde beslemesi gibi bir şey. Ayın yüzünü sabahın erken saatinde kapatıyor. Bir daha da O’na göz açtırmıyor.
Hanım, o halde insanlar güneşe değil de niçin aya gitmenin peşinde.
Bey, ayda yaz mevsiminde de ılık hava, bitkinin yetişmesine, yararlı ortam oluşturur. İklimin bu derece müsait olmasını gidip değerlendiriyorlar. Bu arada da güneşe de niyet eden oluyormuş. Yalnız orada tahıl iyi gelişiyormuş.
Hanım, tahıl burada da iyi oluyor. Onun için güneşe gitmeye gerek yoktur.
Komşu, selam verdi ve yaklaştı. Sebzelerinizin durumu nasıl? Diye sordu. Meyvenin lezzetini üçüncü senedir, unuttuk. Ağaçlar ise artık kurtulamayacağı yola girdi, dedi.
Bey, sebzelere zamanında gübre vurduk. Baştan bir gelişme görüldü fakat güneş bırakmadı ki olgunlaşsın, her zamanki gibi kurudu gitti. O kadar emek boşa harcanmış oldu.
Komşu, yıldızlara soracaktınız? Bizimkiler kasabaya indiler ve yıldıza baktırdılar. Gübre atmayın, yağmur geç gelecek, demişler. Yıldızlara göre yakında ay ışığı da etkisini artıracakmış. Gece boyu ortam, normal sıcaklığa çıkacakmış.
Hanım, beyine, biz de yıldıza gidelim de baktıralım, dedi. Oradan aya da geçeriz. Öğrendiklerimizi soranlara söyleriz. İki kasaba ötedeki dağ köyüne ay için dolmuşlar kalkıyormuş, biletle gidilirmiş. Beyine döndü ve ancak seninle giderim, dedi. Yalnız yıldıza ve aya bakanlar kayalar köyündeymişler, dedi.
Bey, geçen günü kayalıktan iki kişi gelmiş ve aldıkları fidanları göstermemişler. Yalnız yıldızların dedikleri çıkıyormuş. Ayın fidanları daha su ortamına alışıkmışlar, diyorlar. Fark etmez biz ikisini de öğreniriz. Üç senedir yıldızların fidanları daha uygun, çünkü kurak ortama göre, dedi.
Komşu, hava güzel yorulmazsanız, “kara göle” gidelim. Arada ay göle iniyormuş, bir tekne ile aya ulaşırız. Yıldız ve ayı konuşanlar, bize de anlatırlar. Geçenlerde bizim köyden Yumuklar, gitmiş ve fidanları çok güzel büyüyormuş, dediler.
Boş çuval ve çantalarını alıp çıktılar. Hanımına orağı verdi. Belki kesilecek bir şey olur, dedi.
Kara göle vardılar. Bekleyenlerden birileriyle bey konuştu. Hepsi tekneye bindi. Yıldız ve ayı konuşanlar için de para verdiler. Tekne ile karşı kayalığa vardılar. Kayalıkta fidanla ilgilenen, bay ve bayan onları karşıladı.
Oturdular, yıldızdan ve sonra da aydan bahsettiler. Size vereceğimiz fidanlar yıldız olacak, kurak için birebir bitkiler. Bunlar çok değerli domates ve fasulye verecekler. Ay için bir ay sonra geleceksiniz, dediler.
Yıldızdan gelen, fidanlarla geri dönen aileler mutluydular. Düşündüklerini gerçekleştirmiş oldular. Bir dahaki sefere aya ve yıldıza ayrı ayrı gideriz, dediler.
Hasan TANRIVERDİ























