Bahar günü sahili denizden izlemenin keyfi başkaydı. Böyle bir günde gemi yolculuğa karar verdik, şartları da hiç düşünmedik.
Gemi limandan çıktı ve dalgaların hırçınlığı başladı. Bekledik uyuklamadı. İçimiz dışımıza çıktı ama aldırmadı. Durdurun gemiyi inecek var diyoruz duyan olmuyor. İyice sersemledik ve güç bende dedi ve gemiyi sarstı. Seher vakti sakinleşir dediler olmadı.
Boğaza girdiğimizde peşimizi bırakır, dediler. Dalgalarla yayık gibi çalkalandık. Bize bir kasıt mı vardı, anlayamadık. Üç gün yatsak belki dinleniriz. Bir daha gemi mi asla.
Görevliler dolaşıyor ve rahat hareket ediyorlardı. Alışkanlık dedik. Rıhtıma yaklaştığımız da valizlerimizi indirmeyi düşündük. Boğazın suları da Karadeniz’in oynaklığını devam ettiriyordu. Dalgalar bazen sakinleşip dağın eteklerindeki düzlükler gibi yerler oluşturuyordu. Bu durumda geminin burnu kalkıp vurmuyordu.
Boğazdan Karadeniz’e açılan bayrağımızın salındığı savaş gemilerinin sülün gibi uçuşunu zevkle izledik. Suyu yarmalarında bile bir asalet vardı. İyi ki varsınız dedik ve onlara el salladık.
Gemi rıhtıma yanaştı ve babalara bağlandı. Dalgaları dinlemedi sevindik. Merdivenden karaya indik. Geri dönüp gemiye baktım. Devasa demir yığını, su üstünde oynamasına sinirlendim. Bari durduğun yerde oynama, dedim.
Karadeniz dalgalarının kabarması, rıhtımda da gemiyi oynatmaya devam etti.
Okula vardığımızda arkadaşların çoğu gelmişti. Kantinde çay içtik ve dinlenmek için yukarıya çıktık. Dinlenmek kolay olmayacaktı. Çünkü hayatımda bu kadar sallanmamıştım.
Bir daha kesinlikle gemi yolculuğu yapmayacaktım.
Hasan TANRIVERDİ





















