Kapının eşiğinden seslendiler. Bir anda, herkesin yüreğini de hoplattılar. Onların yüreği hoplarken kapıyı da tokatladılar. Böyle bir şey ne şakaya gelir ve ne de insanlığa.
Çoluk çocuk, kapıyı tokatlayanlara tepki gösterdi…
Kim o! Ne demek istiyorsunuz, davranışınız, insanlığa sığmaz, diyerek şaşkındılar.
Bilmiyorlar ki kapıyı yumruklayanlar, eşiğin önünde, çalıyor ve oynuyordu. Bu zamana kadar sabahları olaylar, hep böyle olmuştu.
Sokak röportajından ve doktorun yabancı bir ülkeye müracaatından. Belki de bilmedikleri davranış veya unuttukları bir düşüncelerini bildiriminden. Sabahları kapıyı tokatlamaya geliyorlardı.
Kapının eşiği ışığı henüz görmeden, ışımadan, korkunun cirit attığı, kapı oluverirdi. Böyle bir atmosferi alt etmek ve rutubetli söylemi kırmak kolay değildi.
Aile bireylerinden biri dışarı çıktı. Sözlerini yutmadan, açıkça aktarmak istedi. Gün ışımıştı, kapıyı tokmaklayanlardan yaşlı olanı, “Öyle konuşma, zaten hakkınızda şikâyet var,” diye ikaz etti. Adrese tekrar baktı ve yanlış gelmişiz, deyip çekip gittiler.
Birisi haklarında laf etmişti. Bu lafları birbirine ekleyip zincir haline getiren takipçilerden korunmak gerekirdi.
Hane kapısı, balyozun indirildiği efsunlu bir yer oluvermişti. Acayip bir sistemin dişlileri arasında susturuldular. Böylece” konuşma susacaksın,” direktifine uymaya zorlandılar.
Ülkede güven kapısı bırakmadılar. Beş yıl önce veya beş ay önce söylenen bir sözü esas alıp insanları içeriye tıkmanın alemi, demir yumruğun hissedilmesidir.
Hane kapısı, bağımsız düşüncelere, farklı inanç ve kimliklere açık olmalıdır ki ülkede insanlar mutlu olsun.
Hukukun, adaletin üstünlüğünü yöneticilerin yaşaması ve yaşatması gerekir. Buna karşılık halkın tepkisi anlaşılmamaktadır.
Başarı için yenilikçi anlayışları güçlendirmek gerekir. Devletini baş tacı edenlerin kapısı, sabahın seherinde tokmaklanmamalıdır.
Bir milletim mutluluğu başarısına bağlıdır. Onun için sabahın neşesini bozmayın, bırakın insanlar bildikleri gibi yaşasınlar.
Hasan TANRIVARDİ























