Zaman su gibi akıyor. Yaşananlar bir yerlerde yazılı kalmazsa hafıza denen dehlizde kayboluyor…
Ben ilk defa bir yazıyı yazma konusunda kendimi borçlu hissediyorum. Çünkü gördüklerim ve işittiklerim bana emanet hissi yaşattı…
Mesele “Antakya..” İki hafta önce oraya eğitim vermeye gitmiştim. Otuz iki yetişkine “temel gönüllü eğitimi” verdim…
Onlarla yedi saat boyunca hem çocuk olduk hem yetişkin… Aynı zamanda birçok duyguyu bir arada yaşadık… Müstesna bir gündü anlayacağınız…
O günden bazı detaylar aktarmak istiyorum…
Gittiğim yer konteynır kentlerden biriydi. Yerlere parke taşlar dösenmişti. Elektrik ve su bağlanmıştı. (Merkezin çevresine bu şekilde kurulan iki yüzden fazla kentçik var.)
Hava soğuktu. (Daha güneyde olup bu kadar soğuk olan başka bir yer var mı bilemem.)
Küçük kar tanelerine benzeyen yağmurumsu bir şeyler yağıyordu. O uğursuz gecedeki gibi…
Bana göre deprem, o şehre gelmişti ve bir daha hiç gitmemişti…
Tanıştıklarımın tamamının kaybı vardı. Tamamına yakını da o geçici konutlarda kalıyorlardı. Bir katılımcı “hocam ben çok mutluyum” dedi. Çünkü hep çadırdaydık, bir gün önce bizi Katar’dan gelen tek odalı konteynera yerleştirdiler. Çocuklar da çok mutlu, biri 7. sınıf biri 4. Eğer ailemiz beş kişi olsaydı bize iki odalı vereceklerdi…
Bir başka katılımcı gelen yardımlardan bahsetti. Hocam dedi, buralı olmayan bir insanın bizim için yaptıkları bize daha kıymetli geliyor. Bir sanatçıdan bahsetti; Suavi. Dedi ki, “hem küçük bir şehir kurdu hem de hâlâ dışarıda konser verip kazandığı parayı buraya aktarıyor.”
Diğer ünlüleri yazmıyorum siz sosyal medyadan biliyorsunuz zaten…
O kentte duyduğum üzücü olaylardan da bahsetmek istemiyorum. İsteyen arama motorundan haritalara girip tarumar olmuş kenti görebilir. Her şey tüm çıplaklığı ile orada. Sadece görüntüyü biraz yaklaştırmak gerek…
İyi ve güzel olana dikkatinizi çekmek istiyorum…
Tüm kent birlikte sarmış yaralarını, birlikte de sarmaya devam ediyorlar.O kadim topraklar kadim halkını depremle yitirmemiş…
Ben o gün orada sabrı, hoşgörüyü, dayanışmayı, pes etmemeyi ve tüm koşullara rağmen iyi şeyler yapma azmini gördüm…
Elbette konu ile ilgili sayfalar doldurulabilir. Hem çetin koşulların devamı hem de halkın yılmaz tutumu ile ilgili. (Örneğin, ortak kullanılan çamaşır makineleri ile uyuz hastalığının yayılması.) Ama ben burada kesmek istiyorum…
Bu geçici şehircikler belki on yıl işlerini yapmaya devam edecek… Umarım bizler; sorumlu vatandaşlar, o coğrafyadan kalbimizi uzaklaştırmayız… Yine elimizden gelenin en iyisini yapabileceğimiz günlere…