“Adın da güzelmiş” dedi, arabasını servise getiren adam, esmer, siyah saçlı kadın memura.
Kader..
Kader Yıldız..
Teşekkür etti Kadın, başını önündeki araba kağıtlarından kaldırıp gülümseyerek.
“Biraz sorunlu olmuş da benim doğumum” diyerek de ekledi.
“Nasıl” dedi adam, sanki bir öykünün kokusunu almış olmanın hüzünlü sevinciyle..
Ve bir çırpıda anlattı Kader..
“Annem bana hamileyken babamla karar verip aldırmaya gitmişler doktora. Doktor işlemleri bitirip “tamam aldım, çocuğu, dönebilirsiniz evinize” demiş ve birkaç gün sonra annemin sancıları başlamış. Yeniden aynı doktora geldiklerinde Doktor;
“aldım ben bebeği, size de gösterdim ya, bu başka sancıdır, diyerek göndermiş bizimkileri”.
“Sancılar artınca da, başka bir doktora gittiklerinde, ortaya çıkmış ki, alınan çocuk ben değil, ikizimmiş.”..
“Yani beni değil, ikizimi almış ilk doktor ve ultrason da olmayınca 1980’de, ben içerde unutulmuşum”.
Böylece demiş ki bizim aile; ” altı çocuğumuz olsa da bundan büyük, bu bizim kaderimiz, doğsun ve adını da “Kader” koyalım”..
“Küçükken anlatıyorlardı arada bir ve ben çok üzülürdüm, “istenmeyen çocukmuşum” diye..
Hayatın rastlantısı mı, şans mı, kaderin görünmez cilvesi mi, Muş’ta ve 1980’de doğmanın sonucu mu?
Herkesin bir öyküsü var, öykülük olaylara her yerde olanak var.
Yeter ki, duyargalar hep açık olsun, göz ve zihnimiz görünenlerin ötesine yönelsin..
“Buradan bir öykü çıkar, yazalım mı” dedi adam elindeki öykü kitabını işaret ederek.
“Sevinirim” dedi Kader, kederi öteleyen yumuşak bir sevinçle..
Ve görevlinin uzattığı üzerinden buğular tüten sıcak çaylarını alarak devam ettiler söyleşiye..






















