Balkonu kapattım. Işık almasını bile engelledim. Çiçeklerimi gözüm gibi baktığımı sanıyordum. Bir hafta içerisinde çiçeklerin yapraklarının solgun bir hale dönüştüğüne tanık oldum. Panikledim ve hemen sularıyla ilacını verdim.
Sabahın seherinde çiyden, kuşlukta güneş ışınlarından, sıcak diye korumaya kalktım. İyi niyetimin ölçüsü tartışma konusu oldu. Öncelikle kendimi tatmin edemedim. Çünkü iyi niyetliydim yalnız yanlışları peş peşe yapıyordum.
İyi niyetli yanlışlarım çiçekleri soldurdu. Çok üzülmüştüm. “Fakat iyi niyetliyim,” demek ne kadar geçerliydi. Eğer sorumluluk için seçilmiş isen ve görevin ise hiçbir şekilde kaçıp kendini savunamazsın.
Kamu görevlisi; halkına hizmet etmekle yükümlüdür. Bu kişilerin çalışma zamanını seçmek gibi bir lüksleri ve kendilerini bekleyen görevi belirleme özgürlükleri yoktur.
Yöneticiyi halk seçiyor, görevlendiriyor ve maaşını veriyor. Bundan sonra senin niyetin kimseyi ilgilendirmez. Kuralları zamanında ve liyakat ölçüsüne göre yapman gerekir.
Halkın önünde; yanlış yaptım, ama çok iyi niyetliydim, deme şansına sahip değilsin.
Çok iyi niyetli, hissi ve her bir saksıya saatlerce bakacak kadar, görev bilincim yüksekti. Fakat sabahın seherinde nemini, kuşluğa doğru da güneş ışınlarını çok iyi niyetli olarak engelledim. Bakmaya kıyamadığım, çiçeklerimi açmadan soldurdum. Çiçeklerimi bu kadar açık yanlışa iyi niyetime kurban verdim.
Salgın insanları zora sokmuş ve yatağa düşürmüştü. Ayağa bir daha kalkamayanlardan çoğunu kaybetmiştik. Salgından korunmak adına çoğunun da cenazesine gidememiştik. İnsanlar çaresizlikten hastanelere koşuyordu.
Sağlık personeli teyakkuzda, çok iyi niyetliler. “Her adımları sağlık” için sloganıyla koşturuyorlardı. Çizmelerine ter doluyor ve onları sırtındaki isimlerinden tanımak mümkün oluyordu. Buna rağmen hastalar geri gidiyor ve solgun yüzleri daha da sararıyordu.
Çok iyi niyet ölçüsü olarak, hastalara bir avuç ilaç veriyorlar, yetmiyor serumlarına da ilaç katıyorlardı. Bu durumdaki hasta iki gün sonra kurtuluşu olmayan yola giriyor ve kaçınılmaz son gerçekleşiyordu.
Personel, iyi niyetli ve can siper hane çalışmış fakat insanlara hiçbir fayda sağlamamıştı. Bir iki yıl sonra, iyi niyetle verilen bir avuç ilacın, içerisinde iki tür var ki, zehir etkisi yapıyor, diyenler çıktı. Acaba hasta zehirlendi mi diye akla gelmiyor, değil.
Acaba iyi niyetli yanlışlar yapılmış mıydı? Sorusunu sormak herhalde hatalı olmazdı.
Yanlış iyi niyetle normal bilinerek yapılıyor. İyi niyetli hizmet edeceksin, diye seni seçtik gönderdik. En üst düzeyden maaşını veriyoruz. “Biz on bin lirayla, sen de iki yüz bin lirayla,” geçinebiliyorsun.
Yanlış yaptık diyorsunuz ve aynı yanlışa devam ediyorsunuz. Yani bizim on bin liralarımızda iyileşme olmadıktan sonra yanlışınız devam ediyor, demektir. Bu durumda bırakın gidin.
Bırakın; belki zehir kılcallarımıza geçmemiş ve hücrelerimize işlememiştir. Bırakın; zehir bağışıklık sistemimizi çökertmemiş ve inancımızı da alt üst etmemiştir.
İyi niyetli hastanelerin, iyi niyetli ilacı da kalmasın, dilemekten başka çaremiz kalmadı.
“Küreselci düzeni” iyi niyetle millete dayatmayın. İyi niyetli görünüp” milletin birlik ve beraberliğini” bozmayın. Rol yapmaya devam ettiğiniz sürece, insanımız zorlanacak ama eğilmeyecektir, bilesiniz.
Allah sonumuzu umduğumuzdan daha iyi eylesin.
Hasan TANRIVERDİ























