Hani sormuşlar ya, Nasreddin Hoca’ya… “Eskiyen ayları ne yaparlar”.
“Kırpıp yıldız yaparlar” demiş.
Peki; ya; Eski, vekil, bakan, meclis Başkanlarını ne yaparlar?”
Bir koltuk(!) icad edip doğrudan YİK (Yüksek İstişare Kurulu) üyesi yaparlar.
- Ne iş mi yapar bu “Yüksek” üyeler?
- Yasal dayanağı var mı?
- Şart mı özel dayanak? Çıkarılan icat zaten yasa gücünde… Adeta ferman!.
- Üyelerin görevi; özünde, AKP’nin dağılmasına engel olmak, görünürde ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtarılmasına formülleri arayıp bulmak…
- Yani; onlara bu makamı bahşeden kişi de gidip “Nasıl yapalım? Diye danışıp istişare edecek(MİŞŞ) öyle mi?
- Hadi canım sen de!… Neyi… Kiminle neyin istişaresi?… Sen YİK’in açılımını yanlış algıladın galiba. Olsa olsa “istişare” değil, “İstifade” söz konusu olur. Sorum şu ki o YİK’lilere: Bu güne dek “istişare” kiminle yapılmış ki şimdi sizinle yapılsın? O; dört parmakla Rabia’yı sayıp dökerken, orta parmak gibi, “Tek Adam” sıfatını da ekleyen, alkış tutan sizler olmadınız mı? Bunu yaparken de “Tek Adam” olma yetkisini, onca itirazlara rağmen sizler vermediniz mi? Şimdi, ne… Niçin “istişare” edilsin ki sizlerle? Sizler, size sunulan olanaklarla İSTİFADEnize bakın.
- Peki de… Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’ndaki “Yüksek” gereksiz görülüp iptal edilirken, bu “Yüksek” makam niye icad edildi?
- Maaşlar mı esas alındı yosa?
- Haa!… O kadarcığını da önce yüce o makama layık görülen yüce büyükler(!), sonrada yüce halk düşünsün. Biz Ziya Paşa değilz ki;
“Dün yoktu böyle ihtiyaç, iş bu İCAD nerden çıktı?!” deyip beyitlere dökelim.
*
Bay Arınç yazdıklarıma, büyük olasılıkla,“Edepsiz oğlu edepsiz” diye girerdi söze. (Edepsiz’le söze girmişti daha önce) Ve belki de eklerdi: Aldığımız maaşda, saraydaki şatafatlı odamızda, lüks makam araçlarımızda, ve dahi, sekreterli, onlarca danışmanlı, saltanatımızda gözün mü var senin? “Bilmez misin ki özgül ağırlığımız kaç çeker bizim!”
– Eh insan olanın, gözü de olmaz değil hani. Ama bize en çok dokunanı “Rabbena.. Hep bana!” ilkesinin hep sizlerin tayfasına hizmetkar olması…
Ya be arkadaş!…
Madem “İstişare edilecek kadar bilgi birikim ve beceri sahibiydiniz de, ülkenin bütün kurumları çökerken neredeydiniz? Bu devletin en yüce makamlarını işgal ederken o kerametlerinizden bir tekini bile niye sokmadınız devreye?
Yazık değil mi bu ülkeye? Ki; ülke maliyesiyle, ekonomisiyle, eğitimiyle, sağlığıyla, ahlakıyla, imarıyla ve hatta iç ve dış siyasetiyle bunca açmazlar girince sizlere bir kez daha çaresizce muhtaç oldu öyle mi? Siz de bu çaresizliğe merhem olacaksınız, öyle mi?
“Çaresizliğe neden olanların çare olduğu vaki midir hiç!?”
*
Bilmiyor muydunuz? Bir kişinin hem Cumhurbaşkanı, hem parti genel başkanlığı şapkaları bir arada iken “Tarafsızlık” yemini etse bile tarafsızlığın işlevsiz kalacağını?
Şimdi!… “AKP üzerinden ülkeyi “düzeltme” iddiası üzerinden hiçbirinizden cevap gelmeyeceğini bile bile soralım;:
Bu gün %80’in şikayetçi olduğu bu rejim getirilirken sizler o anayasaya onay vermek bir yana her şeyin daha iyi olacağı konusundaki yalanlarla halkı meydanlarda, televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde iknaya çalışanlar sizler değil miydiniz?
Bu koşullarda Cumhurbaşkanlığı makamının 82 milyonu kucaklayıp herkesin Cumhurbaşkansı olma şansının ta baştan yitirilmiş olduğunu bile bile hizmet eden kişiler; baş sıkışınca icat edilen yeni makamın işlevini irdelemeden, sorgulamadan, güya bozulmuşları düzeltme adına o makama geçip oturabilmekteler.
İşte soru da burada: Bozguna neden olanın, düzeltmede katkısı nasıl olacak ki?
*
Sayın Orhan Uğuroğlu’nun sorup cevap alamadığı sorulardan birkaçını buraya aktararak yineleyelim:
“* Sizler değil misiniz Arap Baharı, Suriye, Libya, Irak, Mısır ile ilişkilerin bozulmasına neden olan eş başkanınızı ayakta alkışlayan?
* Sizler değil misiniz NATO üyesi Türkiye’nin füze savunma sistemini Rusya’dan alan?
* Sizler değil misiniz Türkiye’yi 15 Temmuz darbe girişimine mahkum eden?
* Sizler değil misiniz yargıyı tek kişiye bağımlı kılan?
* Sizler değil misiniz cumhurbaşkanlığı hükümet rejimi diyen tek insan rejimini yaratan?
* Sizler değil misiniz 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvete bulaşan AKP’li 4 bakan arkadaşınızı Meclis’teki oylarınızla yüce divandan kurtaran?”
Ve devam ediyor Sayın Uğuroğlu:
“* Sizler değil misiniz kahraman askerlerimize çuval geçiren Amerika karşısında sus pus oturan?”
Bu soruların bir tekini sizin cenahtan bir tek kişi bile dile getirmez. Yüce Ata sağ olsaydı bakın ne derdi onlara:
“Ben gazetecinin, akıllısını, ahlaklısını, çamur atmayanını, doğru yorum ve haber yapanını, yalakalık yapmayanını severim.”
Gazeteci Sayın Uğuroğlu asıl soruyu soruyor… Ben de altına imzamı atıyorum:
“Şimdi sizler, vereceğiniz akıllarla AKP’yi ve Erdoğan’ı kurtaracaksınız öyle mi?”
“Gözünüz doymadı mı, cebiniz dolmadı mı Türk Milletinin sizlerin bu hırslı siyasi yaşamlarınızdan çektiği nedir?” Artık çekilin!…