Kuyumcu dahi altının sahtesine yanılıyor. “Dolandırıldım, ” diyor.
İnsanları tanıdıkça cidden kendi kabuğuna çekilip yalnızlaşıyor insan.
Hele ki amaç araç çatışması yaşayan bunca kalabalık varken.
Kim doğru, kim eğri yaşadıkça tanık oluyor insan.
Biz hep Şirazi’nin felsefesine benzer yetiştik. Annem hep şöyle derdi:
” Sana taş atana ekmek atacaksın.”
Biz hala atılan o taşların izlerini taşıyan kuşağız, ama “düzelmiştir belki ” umuduyla hala aynı hoşgörümüzü tüketip affediyoruz o bizi defalarca üzmüş defolu insanları…
Hani Şirazi der ya;
” Bir çiçeğe fazla su verirsen çürür. İnsana da fazla değer verirsen kudurur.”
İşte asıl gerçek budur.
Demek ki insanlar o kadar aç ki bir türlü doymak bilmiyor. Ama biraz bizde de hata var. Biz kendi hatalarımızı sırtımızda taşırken başkalarının hatalarını da hoş görerek yükleniyor, ortak oluyoruz bu yanlış davranışları besliyoruz… Ağırlaşıp tükeniyoruz. Sonuçta mutsuzluk sendromu yaşıyoruz.
Ve biz bunu hala görmek istemiyoruz.
Artık ekmek atmak yok.
Taş da atmayın.
Savaşta ricad etmek, diye bir kural da vardır. Geri çekilmek!
Sözün özü şudur:
Sizi üzenlerle dostluk edenler sizin dostunuz olamaz. Çünkü sizi kıskanıyor ki onunla iletişim halinde bulunuyor.
Bırakın efendim şu yapay felsefeyi:
” Yok efendim, hümanistmiş de…”
” Yok efendim, senin konuşmadığın biri ile ben konuşmamazlık yapamammış da…
” Yok efendim, ben sosyal biriyim de ..”
Geçin bunları geçin!
İnsanın da en güçlü silahı güler yüzle size söylediği iki sözcük var ya o iki sözcük!
“Seni seviyorum” dur.
Güçsüz bir anınızda sizi yalnızlaştırır.
Unutmayın, sırtlanlar da gülümser ama fırsatını bulduğunda saldırır.
Uzak durun!
2×2= 4 eder…
Emine Pişiren/Akçay






















