Son günlerin bir diğer moda deyimi oldu bu. “İnsan hak ettiği gibi yaşar!”
Öncelikle kendine sor bu soruyu: Senin hakettiğin yaşam ne?
Örneğin; Bu senin hak ettiğin yaşam mı?!…
Sevgisiz, saygısız, özlemsiz, hoşgörüsüz, sabırsız ve birbirine tahammülsüz insanlardan oluşan toplumu hak ettiğin toplum olarak düşünemezsin herhalde.
İster misin egoizm ve ihtiras toplumu esir alsın!. Hukukun yerini fermanlar alsın!. Verilenler lütuf, istenenler suç olsun!.
Yalanın, talanın ve vurgunun başarı adına alkışlandığı bir toplum mu senin hakkın?
Temel ilkesi demokrasi olan hangi ülke hırsızını mahkeme yerine en yüce kurumu parlamentosunda parmak çokluğu ile aklar? Ve bunu demokrasinin gereği diye yutturmaya kalkar?
Hangi ülke daha birkaç yıl önce birlikte olmayı en büyük şan-şeref-sevap saydığı ortağını, uğruna şarkılar düzenletip törenlerle kutsadığı yandaşını, birden en azılı düşman, hain ve terörist ilan eder? Hem de bunu övgü sesleri pis bir seda gibi semada henüz yankılanıp dururken; ve de kendisini ak-kaşık ilan edip dururken!…
Hukuka güven kalkmışsa toplumda ne kalmıştır geriye?
Hukukuna güvenemediği bir toplumda yaşam sürdürmeye çalışmak ile;
• Yanan ateşe elini uzatmak…
• Çivili yatakta yatmak,
• Duvara kafa atmak bibi kendisine eziyet ederken, bundan haz duymak arasında fark mı var?
Bir birey için psikolojik bir bozukluk olarak düşünülebilecek bu mazoşist tutum, nasıl olur da genelleştirilip, bir topluma uyarlanabilir? Suçu salt toplumda aramak kolaycılıktır!. Asıl suçluyu gözden kaçırmaktır.
Bir birey, mazoşist de olabilir, kendisine eziyetten haz duyan, bir sadist de olabilir, başkalarına eziyetten hoşlanıp zevk alan!.
Bu bozukluktur. Kişdir bozuk olan toplum değil.
Böylesi bir bireysel bozukluğun toplum üzerinde uyarlanışını görmek, ne kadar tiksindirici değil mi?
Böylesi bir toplumun yönetim şekli dikta değilse nedir?…
Dikta üzerinden kendi halkına zulmetmeyi yönetimin gereği gören idari şeklin adı cumhuriyet olsa ne yazar?
Demokrasinin kuralları toplum içinde işlerlik kazanamamışsa, o ülkede ne hukuk hukuktur, ne seçim, seçimdir, ne de huzur huzurdur.
Demokrasinin birincil göstergesi sandık değil, hak aramama adına, beğenmediğini protesto edebilme özgürlüğüdür.
Hak arama özgürlüğüne tahammülsüzlük ise, diktanın birincil kuralıdır!…
İşte bu nedenle baştaki sorumuzu tekrarlayalım:
Hak ettiğin gibi mi yaşıyorsun, yoksa sana reva görülen gibi mi?
*
Hak ettiğin gibi yaşıyorsan, huzurlu bir toplumda yaşayan “erdem sahibi” bir insansın. Zira erdem sahibi hangi insan bunun dışında bir toplum ister?.
Yok eğer, sana reva görülen gibi yaşamayı seçiyorsan… Sana yaraşır sıfatı bulmak benim harcım değil!.
İnsanlar hak ettiği biçimde yamak ister, bu doğrudur, ancak tarihi, “insanlar layık olduğu biçimde yönetilir” sözü daha bir doğrudur.
28 Ağust. 2018
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci