Neyse ki beklemeye değdi, “uçak indi” ikazını okudum. Elinde valiziyle insanlar sallanarak çıkıyordu.
İnsanlar, Karadenizli, Doğulu ve İç Anadolu ve arada turistler olmak üzere dikkat çekiyorlardı. Karadeniz grubu içinde gözüm yeğenimi aradı. Fakat göremedim. Hemen uçakların geliş listesine baktım. Uçak yarım saat geç kalkmış, olduğunu öğrendim.
Geçtim koltuğa oturdum. Kitabımı açtım. Fakat dikkatimi toparlayamadım. Yine de göz gezdirdim. Satırlara bir mana veremedim ve kapattım. Yazarın farklı yorumunun sıkıntısını çekmedim.
Yönümü büfeye çevirdim. İnsanlar, “resmen soygun,” diyorlar. Simit yüz, boğaca yüz elli ve bir yandan da yiyorlar. Büfeyle telefon kabini arasında gidip gelen adama hem güldüm hem de acıdım. “O kadar para verdim, mideme bir şeylerin indiğini hissetmiyorum. Kimseyle irtibat kuramıyorum, derken, sanki ağzından alev çıkıyordu.
İleri geri adımlarla, yarım saat dolmadı. Büfeyle kavga eden adam olmasa, zaman durdu zannedecektim. Hava alanının büfe tuzağına düşmediğime sevindim. Kendimi mutlu addettim. İki yıl önce tersi olumsuzluğu yaşamıştım ve sustum geri çekildim. Fakat o tarihte fiyatlar bu kadar fahiş değildi.
Uçakların iniş listesini takip edenler, uçağın indiğini okuyanlar, çıkışa gidiyordu. Az sonra, Karadeniz grubu gelmeye başladı. Aralarında yeğenim de vardı ve sevindim.
Valizini alıp taksi kuyruğuna girdik. Saat bir hayli ilerlemiş, on bire geliyordu. Sıra bize geldi, şoför indi ve valizi arkaya attı.
Şoförün elektrik direklerini geçerken, kafası parlıyordu. Hava alanını geçtikten sonra, nereye? Diye sordu.
Bakırköy, dedim.
Şoförün önce kulakları kızarmaya başladı. Dudakları arasından mırıldanmalar ve biraz daha sesli lafları sökün etti.
Yeğenim cevap vermek için atıldı. Eline dokundum ve “sus” işareti yaptım.
Şoför şişmiş boğaz damarlarıyla dert yükleniyordu. “Adaletin bu mu dünya, diyerek, geçen taksilere kafa sallayıp laf çarptırıyordu.
Yeğenim de şoföre bakıp heyecan yaptı. Ben ise sakin görünmekle beraber, şoförü göz hapsinde tutuyordum.
Şoför sıra gelir, yolcu, yakına çıkar. Tekrar iki saat bekle. Yaşadıkların yetmiyormuş gibi yükün bir kat daha artsın. Yolcu buradaki inceliği ne anlasın, onlar ancak yolu üzerindeki tabelayı okurlar ve gözünden bir şey kaçmaz, dedi.
Arabanın vergisi, yakıtı ve bakımı yolcunun umurunda mı?
Sayfayı çevir, aynı kelime ve cümleler. Okursan göreceksin ki farklı hiçbir yanı yok. Ödeyeceksin yoksa arabanı bağlarlar. İki defa taşıt vergisi, yol kısa, diye dert yağdırdı.
Atmosferden, biyosferden ve stratosferden vergi alıyorlar. Galaksi kümesine dahil aydan ve gezegenlerden vergi istiyorlar. Yol yakın, sabaha kadar direksiyon salla. Huzursuz bir gece, sınıf geçemedim, yolda kalmak üzeresin. Rüyan sürüyor, Hayallerin sise karıştı, demekten de geri durmadı.
Hayata yenildik, çürüdük ve devam ediyoruz.
Şoför dertli nağmelerle mırıldanmaya başladı.
Yeğenim dayanamayıp korsan mı çalışıyorsunuz? Diye sordu. Keşke sormasaydı. Şoför deniz korsanlarının dalgalara saldırması gibi ileri atıldı. Yeğenim;
Şoför kusura bakmayın, sizin hiç dip notunuz, yok mu. Metinlerinizi biraz kısaltsanız. Laflarınız havada asılı kaldı. Çise yalnız taksiciyi ıslamadı, her vatandaş nasibini alıyor, dedi. Kimsenin yarına güveni kalmadı. Nasıl davranacağımızı bilemiyoruz. Sahtekârlık diz boyu, dedi.
Taksi kontrolden çıkmış gibiydi. Gösterge yanlış yöne sapmıştı. Farlar bile önünü göstermiyordu. Yolumuz kısalmıştı ama keçeleşmiş yün gibi sıkılmıştık.
Şoföre, bir arkadaşımızı Kadıköy’e bırakabilir misiniz? dedim. Sözümü yeğenimi rahatlatmak içindi. Yoksa şoförü düşünmemiştim. İçimden gelen bir hisle söylemiştim. Planım mükemmeldi. Şoför zil takıp oynuyor gibiydi. Nağmeleri birbirine ekledi. Sağda dur inelim, dedim. Siteden biri işret etti. Ona bekletiyorum, dedim.
Ücretini ödedim, “geliyor,” dedim. Şoför nasıl mutlu, nağmeler söylüyor, teşekkür ediyor. Arkadaş taksiye bindi. Arabadan teşekkürler yayıldı.
Yeğenim böyle bir anlaşman var mıydı? Diye sordu.
Şoförün söyledikleri dokunacak, onu yatıştırmak için öfke kusarken nağmeler söylemesini sağladım, dedim.
Hayata baktığın pencereye göre yaşantının ölçüsünü alırsın. Bize karşı sözlerini nasıl durduracaktık. Karanlık sakaktan geçerken bile Beyoğlu’nda geziyor gibi moralli bir şoförle yolculuk yapmış olduk.
Zamanı geri çeviremeyeceğimize göre, unutulmayacak bir anı yaşadık.
Hasan TANRIVERDİ























