Çağdaş Hukuk Felsefesinin Öncüleri
Bu bölümde günümüzün hukuk felsefesi anlayışının oluşmasına katkıda bulunan başlıca düşünürlerin görüşleri özet olarak verilecektir.
Francisco Suarez (1548-1617): İspanyol tanrıbilimci ve hukuk felsefecisi F. Suarez, devletler hukukunu geniş ölçüde doğal akıldan türetmekle birlikte, geleneksel uygulamalar üzerine kurulu bir beşeri hukuk olarak tanımlamıştır. Devletler hukuku ile doğal hukuk arasında ilk kez net bir ayrım yapmış; devletler hukukunun, doğal hukukun tersine değişmez olmadığını savunmuştur.
John Austin (1790-1859): Hukuk felsefesinin öncülerinden biri olarak kabul edilen İngiliz filozofu J. Austin, hukuk alanındaki araştırmalarında şu iki soruya yanıt aramıştır: Analitik bir yaklaşımla ele aldığı “Hukuk nedir?” ve faydacılık felsefesi temelinde ele alınması gerektiğine inandığı “Hukuk ne olmalıdır?”
Machiavelli (1469-1527)’in siyaset bilimi ile ahlak arasında ayrım yapması, Grotius’un hukuk felsefesini dinbiliminden ayırması gibi, Austin de “pozitif hukuk” ile “ahlak”ı kesin bir çizgi ile ayırmıştır. Austin’e göre hukuk biliminin konusu pozitif yasalardır ve bu nedenle hukuk bilimi pozitif hukukla sınırlı olmalıdır. Austin, hukuki pozitivizmin en önemli temsilcisidir. Hukuki pozitivizm; insan zihninin, olguların gözlenmesini aşan her türlü etkinliğini boş ve gereksiz sayan, bu nedenle de yürürlükteki pozitif hukuk dışında kalan hukuk kavramlarını inceleme gereği duymayan anlayıştır. Bu anlayış hukuku, değerlerle ilişkilendirmeden tanımlar. Hukuki pozitivistlere göre hukuk normlar bütünüdür, hukuki geçerlilik ilkesi ise sosyal kaynaktır yani toplumsal olgulardır, ahlak geçerlilik ölçütü değildir. Doğal hukuk anlayışında ise hukuki geçerlilik ölçütü ahlaktır. Pozitivist hukukçular, hukuki kesinliği sağlamak için ahlakı dışlarlar ve dünyada kabul görmüş ortak bir hukuk tanımı oluşturmayı amaçlarlar.
James Lorimer (1818-1890): İskoç hukukçu ve siyaset kuramcısı J. Lorimer, İngiltere’de o dönemde etkili olan pozitivist hukuk anlayışına değil doğal hukuk görüşüne bağlı kaldı. Toplumsal yaşamı düzenleyen ilke, kural, yasa ve değerlerin somut toplumsal koşullardan ve devletten bağımsız olduğunu ve Tanrı vergisi olan insan doğası tarafından belirlendiğini savundu. Ona göre insan doğasının yasalarıyla kimyasal ya da biyolojik yasalar aynıdır. Bu nedenle insan doğasından kaynaklanan toplumsal ilişkiler doğadaki düzen kadar mutlak ve değişmezdir. Toplumdaki mülkiyet eşitsizliği de doğa yasalarına uygundur. Bu görüşleriyle Lorimer; insanlar arasında eşitsizliğin doğal olması gibi uluslar arasında da eşitsizliğin doğal olduğunu ve bir ulusun diğerine müdahale etme veya içişlerine karışma hakkını savundu. Lorimer yazılarıyla demokrasinin geliştirilmesine karşı tutum sergilemiş, devletler hukuku alanında 19. yüzyılda İngiltere’nin sömürge politikasına uygun kukuksal düzenlemeler önermiştir.
Georg Jellinek (1851-1911): Kamu hukukunu, hukuksal bir temelden yola çıkarak açıklayan Alman hukuk felsefecisi G. Jellinek pozitivist hukukçuların görüşlerinden etkilenmiştir. Ancak Jellinek kamu hukukunu felsefi, tarihi ve sosyolojik boyutları içinde ele alarak, kendisini hukuksal pozitivizmin dışında tutmaya çalışmıştır.
Joseph Kohler (1849-1919): Alman hukukçu J. Kohler, hukuk felsefesi alanındaki çalışmalarında; insan kültürlerindeki evrensel evrimle ilgili araştırmalara ağırlık vermiştir. Ona göre hukuk, herhangi bir halkın kültür bütününün bir parçası olarak ele alınabilirse kavranabilir. Hukuk, çağdan çağa değişen toplumsal bir ürün olarak, tarihin ve etnolojinin yardımıyla incelenmelidir. İlkel hukukun din tarafından belirlenmiş olduğunu ve etnolojik araştırmaların da hukuk bilimi içinde yer alması gerektiğini savunmuştur
Hans Kelsen (1811-1973): Çağdaş hukuk felsefesinin öncüleri arasında sayılan Kelsen’e göre hukuk, en genel anlamda insan davranışlarının düzenlenmesinde toplumsal örgütlenmenin bir tekniğidir. Ona göre hukukun kademeli bir yapısı vardır. Bir yargıcın başvurduğu geçerli bir hukuk normu, bu normu da içeren daha genel bir normdan türetilmiştir. Bu kademeli yapının en üstünde de temel norm bulunur. Pozitif hukukun bir kuralı olmayan temel norm, hukuk düzeninin birliğini sağlamak için kabul edilmiş bir varsayımdan ibarettir. Bir otoriteyi, bir hukuk kaynağını belirterek hukukun yaratılmasını sağlayan bir kural olma özelliğine sahiptir. Temel norm, geçerliliğini, toplumda yeterli sayıda kişi tarafından benimsendiği durumda kazanır. Temel normdan sonra pozitif hukuk açısından en yüksek kademe olan anayasa gelir. Meşruiyetini temel normdan alan anayasa, genel nitelikli hukuk normlarını ve yasaları yapacak organları gösterir
Kelsen, devlet ve hukukun iki farklı şey olarak ele alınmasının yanlış olduğunu düşünmüştür. Ona göre hukuk ve devlet özdeş olduklarından aralarındaki ilişki tartışma konusu olamaz. Devlet, merkezileşmiş hukuksal düzenden başka bir şey değildir.
Kelsen, doğal ve hukuksal kişilik ayrımını yapar. Doğal kişilikle hukuksal kişilik özdeş değildir. Bu nedenle devlet ve toplum özdeşleştirilemez. Toplum, doğal kişiliklerin toplamıdır. Hukuksal kişilikler arasında şirketler ve benzer kurumlar da yer alır. Hukuksal kişilik, o kişinin davranışlarını belirleyen haklar ve görevler dizisinden başka birşey değildir.
Kaynakça:
GÖKBERK, Macit; Felsefenin Evrimi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 1979, Ankara
TROPER, Michel ; Hukuk Felsefesi, Dost Kitabevi Yayınları, 2011, Ankara
UYGUR, Gülriz ; Hukuk Felsefesi (Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ders Notları),
AnaBritannica (Genel Kültür Ans., Cilt 11); Ana Yay. A.Ş., 2000, İstanbul
Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi (Cilt 1, 6, 7, 10); Anadolu Yayıncılık,
1983, İstanbul