Bir sabah erken vakitte telefonum uzun uzun çaldı. Endişeyle açtım. Yakın bir arkadaşımın sesi titrek ama mutluydu.
“TEKSİN uygulamasını bana sen söylemiştin, iyi ki de indirmişim,” dedi. “Allah Vahap Başkan’dan razı olsun. Annem için hem sağlık personeli hem de saç kesimi desteği aldım. Arabam yok, annem yürüyemiyor. Önce inanmamıştım ama gerçekten aradılar, gün belirledik. Belediyenin böyle bir hizmeti olduğunu bilmiyordum.”
Duasını bin kez ederek telefonu kapattı.
Bir başka gün, Refakatçi Evi için başvuru yapması gereken bir aileyle görüştük. İlgili daire başkanımız hemen devreye girdi, evraklar anında telefondan gönderildi. O aile de artık bu hizmetten yararlanıyor.
Belediyemizin sunduğu birçok destek var. Benim misyonum, bunları bilmek ve ihtiyaç duyanları doğru kişilerle buluşturmak. El bebek gül bebek yetişen çocuklarımızdan yaşlılarımıza kadar, her kesime uzanan bu hizmetler adeta can suyu.
Ülke ekonomisi malum. Böyle bir dönemde, herkesin eşit koşullarda sosyal hizmetlerden yararlanabilmesi Mersin için büyük bir şans.
Bu şansın mimarı, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Vahap Seçer.
Çünkü o, sadece hizmet değil; insana dokunan bir gönül köprüsü kuruyor.
Ve bu yüzden çok seviliyor, çokça da dua alıyor.
Hitabetin Gücü: Sözü Söylemek Değil, Sözü Yaşatmak
Hitabet ve diksiyon… Siyasetten sivil toplum kuruluşlarına kadar, her alanda fark yaratan iki önemli yetenek.
Bir liderin sesi, sadece kelimelerden değil, duygudan, birikimden ve samimiyetten doğar. Ezberlenmiş cümlelerle değil; içten gelen, yaşanmış sözlerle kitleler etkilenir.
Ben hem konuşurken hem dinlerken buna çok dikkat ederim. Çünkü bir sözün gücü, ses tınısıyla, beden diliyle, duruşuyla bütünleştiğinde ortaya çıkar. Ne yazık ki, bu dengeyi yakalayan kişi sayısı oldukça az.
Girdiğim pek çok ortamda görüyorum: konuşmalar uzun, ritimsiz ve tekrara düşüyor.
Kürsüye çıkan birçok kişi, günün anlamını ifade edecek birkaç güçlü cümle yerine, kalıplaşmış ifadelerle konuşmayı bitiriyor.
Siyaset dili ve hatipliğe yakın üslup neredeyse yok denecek kadar az. Aynı durum sivil toplum kuruluşları ve oda başkanları için de geçerli.
Bir diğer mesele ise protokol konuşmaları.
Her kürsüde, defalarca aynı isimlerin tek tek okunması artık çağın gerisinde kalmış bir alışkanlık. Oysa yeni yüzyılda biraz daha sade, biraz daha modern bir ifade tarzına ihtiyaç var.
“Sayın Protokol ve Değerli Hazirun” demek hem saygılı hem de zamandan tasarruf ettiren bir yöntem olur.
Artık hepimizin, özellikle de lider pozisyonunda olanların adab-ı muaşeret ve hitabet eğitimi alması şart.
Çünkü hitabet yalnızca bir konuşma sanatı değil; toplumu etkileme, yönlendirme ve bir arada tutma gücüdür.
Kürsüde söylenen söz, kalpten çıkıyorsa kalplere ulaşır.
Ve ancak o zaman, gerçek liderlik başlar.
“Belediyeler, odalar ve Sivil Toplum Kuruluşları bu konuda eğitim programları başlatmalı”
Hz. Mevlana’nın çok sevdiğim sözüyle bitirmek istedim.
Kalp Deniz, Dil Kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur.























