Şehirlerimizde altyapıları yerel yönetimlerimiz ve kamu kurumlarımız hazırlar, özel sektör ise yaşanabilir hale getirir.
Paranın olduğu her yerde özel sektör vardır, yatırım yaparlar, hayal kurarlar, risk alırlar, insan çalıştırırlar, eve ekmeğimizi onlar sayesinde götürürüz.
Yatırımcılarımız para kazanacak atılımlar yaparlar, insanlarımız çalışır ve üretirler, hayat sadece çalışmak ve üretmekten ibaret değildir, şehirlerimiz ve kırsal alanlarımız aynı zamanda yaşam alanımızdır, buralarda yaşarız ve buralara anlam katarız, bilinen veya kendi ekseninde yaşanıp kaybolan birçok hikayeler yazılır bu topraklarda, bu topraklar yuvamızdır, çevremizdir, hayatımızın derinlikleridir, bıraktığımız izleri barındırır.
Bizi buralara bağlayan birçok neden vardır, kırsalda üretiriz, kentlerde çalışır gene üretiriz, kır ve kent olarak bir bütünün parçalarıyız, birbirimizi tamamlarız, doyururuz, kendimize ve çevremize anlam katarız.
Nerede üretirsek üretelim bunları kazanca dönüştüren yatırımcılarımızdır, onlara ekmeğimizi, neşemizi, ayakta durmamızı kısaca çok şey borçluyuz. Birbirimizi tamamlayan parçalarız, ayrı değil bütünün anlamlı parçalarıyız, onlar bizim medarı iftiharımız bizde onların.
Dolayımızda ilimizdeki yatırım iklimi çok önemli ve çok yönlü. Yayladan köylerimize ve denize kadar bir üretim zincirinin parçalarıyız. Alın teriyle çalışan, hakça bölüşen insanca yaşamın hakim olduğu bir coğrafya oluşturmak isteriz. Haksızlığa, hukuksuzluğa, torpile, fırsat gaspçılığına, ayırımcılığa, emek sömürüsüne, bürokratik oligarşiye, kısacası huzurumuzu olumsuz etkileyen tüm bozgunculuklara ve fırsatçılıklara, bu bütünün parçaları ve tamamlayıcıları olarak karşıyız ve karşı olmalıyız.
İnsan merkezli yaşamayı, yaşadığımız alanı yuvamız olarak görmeyi, her insanımızı merkeze alan ve dokunan bir yönetim yapısı oluşturmayı arzularız; etnik, siyasi, ideolojik vb. sınıflandırmaları reddeder, yuvamızın huzurunu bozacak hareketlere, kişi veya guruplara karşı çıkarız. Anadolumuz, memleketimiz, köyümüz ve çevremiz olarak “YUVA” sıcaklığında bir yaşam alanı oluşturmak için mücadele ederiz biz.
Biz olursak, herkesin bu yuvanın bir parçası ve tamamlayıcısı olduğuna tüm samimiyetimizle inanabilirsek, kimseyi ötekileştirmez ve farklılıklarımızı savaş alanı değil zenginliğimiz olarak görebilirsek, buna çomak sokucu her türlü hareketi boğabiliriz biz.
“Emaneti emrine veriniz” düsturuna uyabilir, emredildiğimiz gibi dosdoğru olabilir, insan olamayanın islam olamayacağını fark edebilirsek, bu topraklarda kardeşçe ve insanca yaşayabilir, bu değerlerimizle tüm dünyaya anlam katacak ve örnek oluşturacak bir medeniyet inşa edebiliriz.
ÇÜNKÜ BİZ SEVGİ ÜRETEN BU COĞRAFYANIN SAHİPLERİYİZ, ANADOLUYUZ…
