Şu sonsuz gibi görünen evren, asırlık koca bir çınar.
Dallarıysa, ayrı ayrı gezegenler.
İnsanlarsa, bu koca çınarın dallarında ki yapraklar.
Dünya sadece dallardan biridir, bu koca çınarda.
“Ağaç dalıyla yapraklarıyla gürler,” derdi annem.
Lakin, her canlının bu dünyada bir yaşam süresi vardır.
Derim ki;
Hani hazanda daldan düşer ya sararınca toprağa yapraklar;
Vaktimiz gelince bizler de bu dünyayı terk edip toprak olacağız.
Vakti gelince çınar da devrilecek.
Anlaşılan o ki, kimseye kalmayacak bu evren, şu cennet gibi dünya!
Yapılan kötülükler de elbette ki, kişinin yanına kar kalmayacak.
O gün geldiğinde, kişi yaptıklarının/yapmadıklarının hesabını verecek yaratıcıya.
Vermelidir de…
Evrenin lisanını okuyan, konuşan sınırsız hazineye sahip; Hz. Sultan Süleyman, dahi o gün hesap vermek için tam 400 yıl sırasını bekleyecek!
Asıl olan ise yeşilken güzeldir bu dünya.
Sevmek varken en başta, nedendir bu öfkeyle nefret?
Anlamak varken, anlaşılmamak nedendir?
Onur varken niçin gururla kibirin sol yanımızı acıtmasına izin veriyoruz?
Bak, kum saati gibi akıyor zaman!
O halde; barış içinde yaşamak/yaşatmak varken, niçindir bu kargaşa?
Anlamış değilim!
Hem de hiç!
Emine Pişiren






















Evet çok hor baktık dünyaya. Acımasızca kirlettik. Görmek istediğimiz gibi bırakmadık. Tekrar aynı yere uğradığımızda küfürler savurduk! Aslında kendi kendimize küfretmiş iken bunun bile farkına varamadık.. Belaya davetiye çıkardık. Allah da verdi 0.02 gr.ağırlığı olan, gözle görülemeyen herkülü….
Merhaba Mustafa Bey.
Yorumunuzla mutlandım.
Teşekkür ederim.
Selam ve saygıyla