Sahafın olduğu sokağa geldiğimde kitap tezgâhını daha yeni açtığını gördüm. İçimden sürekli dua ediyordum; kitaplarımın satılmadığından emin olmak istiyordum. Yanına yaklaşınca,
“Merhaba, kolay gelsin,” dedim.
“Ah, geldiniz mi? Hemen vereyim kitaplarınızı,” der demez dükkâna girip elinde poşetle çıktı.
Kalan bakiyeyi verip aklımdaki soruyu sordum:
“On iki kitabımı neden ücretsiz ayırdınız? Satabilirsiniz. Satmadınız… Neden?”
Bakışlarını düzelttiği stanttan ayırıp bana çevirdi:
“Size güvenmeyip de kime güvenmeliydim?”
Yine şaşırtmıştı beni.
“Beni tanımıyorsunuz ki…”
“Tanıyorum.”
“Bu nasıl olur? Ben sizi tanımıyorum!”
“Siz öyle sanın.”
“Öyle sanmamam için lütfen açık konuşun! Beni sadece dün bir iki saat gördünüz. Belki kendimi size farklı tanıtmış olamaz mıyım?!”
Küçük bir kahkaha attı.
“NLP’niz öyle söylemiyordu ama…”
Sustum. O devam etti:
“Dün seçmiş olduğunuz on yedi kitap zaten genel kişiliğinizin ipucuydu. Ayrıca siz hem sağ hemisferinizi hem de sol hemisferinizi kullanıyorsunuz.”
‘Alt tarafı bir sahaf,’ dememek gerekiyordu. Bana uzattığı tabureyi aldım.
“Bu kez çaylar benden olsun mu?”
Gülümsedi. “Olsun.”
Ona,
“Az önce Latince bir terim kullandınız. Merak ettim şimdi. Ben nasıl biriymişim?” dedim.
“Önce şu çay siparişimizi verelim,” diye karşılık verdi.
Dükkânın yanındaki diyafondan çaycıya iki çay söyledi ve yanıma geldi.
“Siz hem mantıksal hem duygusalsınız. Sözel belleğiniz güçlü ve dili güzel kullanıyorsunuz. Görsel, edebi, sanatsal konularla ilgilisiniz. Pragmatik ve sonuç odaklısınız. Empatiniz kuvvetli; asıl niyete bakarsınız. Sezgileriniz güçlü… Netlikten yanasınız.”
Nasıl da doğruydu.
“Bütün bunları NLP ile mi anladınız?”
“Evet.”
“NLP hiç yanılmaz mı?”
“Hayır!”
Kesin konuşmasına bir şey diyemedim. NLP ilgimi hiç çekmemişti, bu yüzden yorum yapmakta zorlandım.
“NLP bana çok yeni bir konu. Ama ilgimi çekti,” dedim.
“O hâlde size Nil Gün’ü önerebilirim.”
“Kitap mı?”
“Hem kitaplarını okudum hem seminerlerine katıldım. Çok faydasını gördüm. Müthiş bir deha…”
Bir ay sonra sahafa tekrar gittiğimde yerinde yeller esiyordu. Yakındaki esnafa sorduğumda geçici açmış olduğunu öğrendim. Nereye gitmiş olabilirdi? Kimse bilmiyordu.
Sanki onunla hiç karşılaşmamıştım.
Bu anının üzerinden tam yirmi yıl geçti.
Hayatımızda kısa veya uzun süre kalan konuklarımız olur. Ama öyleleri vardır ki onları sanki yıllardır tanıyormuşsunuz gibi gelir…
O sahafçı da öyleydi. Anılarımın karesinde seçkin bir yeri vardır.
NLP kurslarına katıldım. Zevkliydi, çok şey öğrendim diyebilirim. Özellikle insanların beden dilini daha iyi okuyordum artık. Sezgisel yetimle de kişileri anlıyor, karakterlerini yorumlayabiliyordum…
Peki yüzünü hiç görmediğiniz birinin beyin dilini nasıl okursunuz?
Yazarak… Tabii sorularınıza doğru yanıt verirse.
Geçen hafta fuarda tanıdığım yazar arkadaşımın öğrencisi bir hanımefendi Instagram’dan mesaj attı:
“Arkadaşım kitabınızı okumuş, çok beğenmiş. Okumak isterim,” yazmıştı.
Ben de adresini rica ettim.
Ertesi gün verdiği adrese kitabımı hediye olarak gönderdim. Kargo masrafı 270₺’yi karşı tarafa yüklemiştim; neredeyse kitabın fiyatı kadardı.
Makbuzun fotoğrafını çekip mesajla gönderdim ki teslim alırken hazırlıklı olsun diye.
Üç gün geçti, hiçbir mesajına yanıt vermiyordu.
Kitabım bana geri mi gelecekti yoksa?
Keşke telefonunu almış olsaydım…
Endişeli bir bekleyişin içindeydim.
.
Devam edecek
Emine Pişiren / Akçay
#eminepişiren
#eminepişireninanıları
#anılar
#hikayeler
























