Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cuma, Aralık 5, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Yusuf Özkan ÖZBURUN

Hangi Zeka, Hangi Deha?

Yusuf Özkan ÖZBURUN Yazar Yusuf Özkan ÖZBURUN
20 Haziran 2012
Yusuf Özkan ÖZBURUN
0
401
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

Gitgide ‘deha’nın ‘dava’ ile doğru orantılı olduğuna dair olan inancım pekişiyor.

Bilmem nedendir, piyasa işi ‘deha’ tarifleri, bunu modern psikolojinin tanımlarına, beyin araştırmalarına yaslamalar, deha deyince biraz deli, biraz kaçık, Einsteinlar, Edisonlar tasarlamalar bana ucuz, derinliksiz geliyor.

Bir kere, deha’yı sadece ‘zeka gücü’ne indirgemek yanılgıların başında geliyor. Bu indirgeme aynı zamanda zeka ve akıl arasındaki farkı gözardı etmekten, hatta aklı zekaya irca etmekten kaynaklanıyor. Modern bilimlerin ve itikadi düşünmeyen dünya görüşlerinin zeka tarifi, evvelemirde insanı bir metabolizma olarak tarif eden anlayıştan nemalanıyor. Yani modern psikolojiye ve hatta sosyal bilimlerin en temel insan tarifine göre insan; yiyen, içen, boşaltım yapan, üreyen ve geberen, terliksi hayvanın ya da amipin bir ileri mertebesini teşkil etmektedir. Eh son zamanlardaki parapsikolojik gelişmelerden, yeni psikoloji anlayışlarının giderek mistikleşen teamüllerinden de bihaber değilim.

Diyeceğim o ki, zeka ve akıl arasında farklar vardır ve fikrimce aslolan zeka değil akıldır. İnsana yakışan akıldır. Çünkü, zeka zaten aklın peşinden gelir. Hangi zeka? Kalpteki aklın menfezlerinden süzülüp eşyaya, zatında nasılsa öyle anlamaya, hatta sezmeye ayarlı zeka… Parçayı hızlı ve çabuk kavrarken bütünü kaçıran, kainatı Sahibinden koparıp nesneye indirgeyen, habire teknik üretmeye koşullanmış, sorgucu uzun, mütehakkim zekadan el aman. Ki ona Zekavet-i Betra diyoruz.

İtikadi düşünme biçimi, kalpten koparılmış zekayı yücelten ve yegane belirleyici belleyen Küfri düşünme tarzından işte tam da bu noktada ayrılır. Yani mümince tefekkür, öncelikle aklı kalbin bir hassası (bu kelimeyi anlamayan dostlar lütfen lügate baksın, armut piş ağzıma düş demesin!) bilen, bu nedenle aklı hikmetin ve irfanın menbaı sayan bir anlayışla donanmıştır, donanmalıdır. Sloganımız şudur: Her akıllı olan zekidir, fakat her zeki olan akıllı olmayabilir. Akıl, sadece bu dünyaya bakmaz, akıl o akıldır ki öteyi de hesaba katar, görünenin ötesindeki görünmeyene atf-ı nazar eder.

Eğer bu kriterlerin gözlüğünden bakarsak deha deyince aklımıza sadece, Salvador Dali, Einstein, İbn-i Sina, Edison gibi isimler gelmez. Deha’yı akleden kalbe olan intisapları nisbetinde Hüda’da bulmuş; oradan kendini, varlığı, alemi, yaradılışın sırlarını ve akıbetin nice olacağını idrake yönelmiş Hace Yusuf Hemedani’ler, Seyyid Şerif Cürcani’ler, Muhyiddin-i Arabiler, İbn Teymiyyeler, Sadreddin Koneviler, İmam Gazaliler, Mevlanalar, İmam Rabbaniler, Molla Sadralar, Said Nursiler zihnimizde cıvıldaşır, cıvıldaşmalıdır.

Deha’yı hüda’ya bağlayan ipin de ‘dava’ olduğunu söylemek istiyorum. Davanız neyse, aklınız ona yönelir, zekanız ona hizmet eder. Davanız sadece dünyadaki keyif için büyük paralar kazanmaksa, büyük şirketler kurmaksa, dünyayı baştan başa imar etmekse, insanlar nezdinde egonuzu ölümsüz kılacak eserler bırakmaksa, aklınız hüdadan koparak zekayı daha da kamçılayacak ve belki de sizi alanınızda bir dahi konumuna getirecektir. Ama bunun kıymet-i harbiyesi nice olacaktır?

Eğer davanız, insan olmak davasıysa, kalbinizi ve kainatı yeniden yeniye keşfetmek davasıysa, dünyadan ot gelip kazıp gitmemek davasıysa, şefkat ve merhametle diğer mahluk ve insan kardeşlerine ahiret adına elini uzatmak davasıysa, gayret ve himmetimiz cuşa gelecek, akleden kalbin sinesindeki deha uyanacak, deha kendini hüda havuzunun içine atacak ve orada eriyip bütüne karışacaktır.

Bugün dehayı zıvanadan çıkmış zekanın esaretinden kurtarmanın günüdür. Sırf icat yaptı diye, iyi resim çizdi diye, iyi fizik biliyor diye bir kısım insanların deha ilan edilmesini neşter altına yatırmak zamanıdır. Kalbsiz akıldan ve zekadan sadece karanlık çıkacağını, huzursuzluk çıkacağını nursuz entelektüellere hatırlatma zamanıdır.

İki gündür Van’ın havasını teneffüs ettiğim şu demlerde bu karmaşık düşünceler zihnimde oynaştı, bir türlü yerini bulamadı lakin bir şey var ki bende billurlaştı: Van Kalesi’nde ayağı kaydığında ‘davam!’ diye bağıran Maneviyat Kahramanı’nı ‘dahi’ yapan şey dağı taşı inleten feryadıydı. Davanızın büyüklüğüydü sizi dahi yapan, dehanızın hüdaya hizmetiydi sizi insan yapan.

Ne mutlu büyük duaların davasında nefsinin ve dünyanın iddialarında vazgeçip adanan hüda ehline…
 

Gitgide ‘deha’nın ‘dava’ ile doğru orantılı olduğuna dair olan inancım pekişiyor.

Bilmem nedendir, piyasa işi ‘deha’ tarifleri, bunu modern psikolojinin tanımlarına, beyin araştırmalarına yaslamalar, deha deyince biraz deli, biraz kaçık, Einsteinlar, Edisonlar tasarlamalar bana ucuz, derinliksiz geliyor.

Bir kere, deha’yı sadece ‘zeka gücü’ne indirgemek yanılgıların başında geliyor. Bu indirgeme aynı zamanda zeka ve akıl arasındaki farkı gözardı etmekten, hatta aklı zekaya irca etmekten kaynaklanıyor. Modern bilimlerin ve itikadi düşünmeyen dünya görüşlerinin zeka tarifi, evvelemirde insanı bir metabolizma olarak tarif eden anlayıştan nemalanıyor. Yani modern psikolojiye ve hatta sosyal bilimlerin en temel insan tarifine göre insan; yiyen, içen, boşaltım yapan, üreyen ve geberen, terliksi hayvanın ya da amipin bir ileri mertebesini teşkil etmektedir. Eh son zamanlardaki parapsikolojik gelişmelerden, yeni psikoloji anlayışlarının giderek mistikleşen teamüllerinden de bihaber değilim.

Diyeceğim o ki, zeka ve akıl arasında farklar vardır ve fikrimce aslolan zeka değil akıldır. İnsana yakışan akıldır. Çünkü, zeka zaten aklın peşinden gelir. Hangi zeka? Kalpteki aklın menfezlerinden süzülüp eşyaya, zatında nasılsa öyle anlamaya, hatta sezmeye ayarlı zeka… Parçayı hızlı ve çabuk kavrarken bütünü kaçıran, kainatı Sahibinden koparıp nesneye indirgeyen, habire teknik üretmeye koşullanmış, sorgucu uzun, mütehakkim zekadan el aman. Ki ona Zekavet-i Betra diyoruz.

İtikadi düşünme biçimi, kalpten koparılmış zekayı yücelten ve yegane belirleyici belleyen Küfri düşünme tarzından işte tam da bu noktada ayrılır. Yani mümince tefekkür, öncelikle aklı kalbin bir hassası (bu kelimeyi anlamayan dostlar lütfen lügate baksın, armut piş ağzıma düş demesin!) bilen, bu nedenle aklı hikmetin ve irfanın menbaı sayan bir anlayışla donanmıştır, donanmalıdır. Sloganımız şudur: Her akıllı olan zekidir, fakat her zeki olan akıllı olmayabilir. Akıl, sadece bu dünyaya bakmaz, akıl o akıldır ki öteyi de hesaba katar, görünenin ötesindeki görünmeyene atf-ı nazar eder.

Eğer bu kriterlerin gözlüğünden bakarsak deha deyince aklımıza sadece, Salvador Dali, Einstein, İbn-i Sina, Edison gibi isimler gelmez. Deha’yı akleden kalbe olan intisapları nisbetinde Hüda’da bulmuş; oradan kendini, varlığı, alemi, yaradılışın sırlarını ve akıbetin nice olacağını idrake yönelmiş Hace Yusuf Hemedani’ler, Seyyid Şerif Cürcani’ler, Muhyiddin-i Arabiler, İbn Teymiyyeler, Sadreddin Koneviler, İmam Gazaliler, Mevlanalar, İmam Rabbaniler, Molla Sadralar, Said Nursiler zihnimizde cıvıldaşır, cıvıldaşmalıdır.

Deha’yı hüda’ya bağlayan ipin de ‘dava’ olduğunu söylemek istiyorum. Davanız neyse, aklınız ona yönelir, zekanız ona hizmet eder. Davanız sadece dünyadaki keyif için büyük paralar kazanmaksa, büyük şirketler kurmaksa, dünyayı baştan başa imar etmekse, insanlar nezdinde egonuzu ölümsüz kılacak eserler bırakmaksa, aklınız hüdadan koparak zekayı daha da kamçılayacak ve belki de sizi alanınızda bir dahi konumuna getirecektir. Ama bunun kıymet-i harbiyesi nice olacaktır?

Eğer davanız, insan olmak davasıysa, kalbinizi ve kainatı yeniden yeniye keşfetmek davasıysa, dünyadan ot gelip kazıp gitmemek davasıysa, şefkat ve merhametle diğer mahluk ve insan kardeşlerine ahiret adına elini uzatmak davasıysa, gayret ve himmetimiz cuşa gelecek, akleden kalbin sinesindeki deha uyanacak, deha kendini hüda havuzunun içine atacak ve orada eriyip bütüne karışacaktır.

Bugün dehayı zıvanadan çıkmış zekanın esaretinden kurtarmanın günüdür. Sırf icat yaptı diye, iyi resim çizdi diye, iyi fizik biliyor diye bir kısım insanların deha ilan edilmesini neşter altına yatırmak zamanıdır. Kalbsiz akıldan ve zekadan sadece karanlık çıkacağını, huzursuzluk çıkacağını nursuz entelektüellere hatırlatma zamanıdır.

İki gündür Van’ın havasını teneffüs ettiğim şu demlerde bu karmaşık düşünceler zihnimde oynaştı, bir türlü yerini bulamadı lakin bir şey var ki bende billurlaştı: Van Kalesi’nde ayağı kaydığında ‘davam!’ diye bağıran Maneviyat Kahramanı’nı ‘dahi’ yapan şey dağı taşı inleten feryadıydı. Davanızın büyüklüğüydü sizi dahi yapan, dehanızın hüdaya hizmetiydi sizi insan yapan.

Ne mutlu büyük duaların davasında nefsinin ve dünyanın iddialarında vazgeçip adanan hüda ehline…
 

Gitgide ‘deha’nın ‘dava’ ile doğru orantılı olduğuna dair olan inancım pekişiyor.

Bilmem nedendir, piyasa işi ‘deha’ tarifleri, bunu modern psikolojinin tanımlarına, beyin araştırmalarına yaslamalar, deha deyince biraz deli, biraz kaçık, Einsteinlar, Edisonlar tasarlamalar bana ucuz, derinliksiz geliyor.

Bir kere, deha’yı sadece ‘zeka gücü’ne indirgemek yanılgıların başında geliyor. Bu indirgeme aynı zamanda zeka ve akıl arasındaki farkı gözardı etmekten, hatta aklı zekaya irca etmekten kaynaklanıyor. Modern bilimlerin ve itikadi düşünmeyen dünya görüşlerinin zeka tarifi, evvelemirde insanı bir metabolizma olarak tarif eden anlayıştan nemalanıyor. Yani modern psikolojiye ve hatta sosyal bilimlerin en temel insan tarifine göre insan; yiyen, içen, boşaltım yapan, üreyen ve geberen, terliksi hayvanın ya da amipin bir ileri mertebesini teşkil etmektedir. Eh son zamanlardaki parapsikolojik gelişmelerden, yeni psikoloji anlayışlarının giderek mistikleşen teamüllerinden de bihaber değilim.

Diyeceğim o ki, zeka ve akıl arasında farklar vardır ve fikrimce aslolan zeka değil akıldır. İnsana yakışan akıldır. Çünkü, zeka zaten aklın peşinden gelir. Hangi zeka? Kalpteki aklın menfezlerinden süzülüp eşyaya, zatında nasılsa öyle anlamaya, hatta sezmeye ayarlı zeka… Parçayı hızlı ve çabuk kavrarken bütünü kaçıran, kainatı Sahibinden koparıp nesneye indirgeyen, habire teknik üretmeye koşullanmış, sorgucu uzun, mütehakkim zekadan el aman. Ki ona Zekavet-i Betra diyoruz.

İtikadi düşünme biçimi, kalpten koparılmış zekayı yücelten ve yegane belirleyici belleyen Küfri düşünme tarzından işte tam da bu noktada ayrılır. Yani mümince tefekkür, öncelikle aklı kalbin bir hassası (bu kelimeyi anlamayan dostlar lütfen lügate baksın, armut piş ağzıma düş demesin!) bilen, bu nedenle aklı hikmetin ve irfanın menbaı sayan bir anlayışla donanmıştır, donanmalıdır. Sloganımız şudur: Her akıllı olan zekidir, fakat her zeki olan akıllı olmayabilir. Akıl, sadece bu dünyaya bakmaz, akıl o akıldır ki öteyi de hesaba katar, görünenin ötesindeki görünmeyene atf-ı nazar eder.

Eğer bu kriterlerin gözlüğünden bakarsak deha deyince aklımıza sadece, Salvador Dali, Einstein, İbn-i Sina, Edison gibi isimler gelmez. Deha’yı akleden kalbe olan intisapları nisbetinde Hüda’da bulmuş; oradan kendini, varlığı, alemi, yaradılışın sırlarını ve akıbetin nice olacağını idrake yönelmiş Hace Yusuf Hemedani’ler, Seyyid Şerif Cürcani’ler, Muhyiddin-i Arabiler, İbn Teymiyyeler, Sadreddin Koneviler, İmam Gazaliler, Mevlanalar, İmam Rabbaniler, Molla Sadralar, Said Nursiler zihnimizde cıvıldaşır, cıvıldaşmalıdır.

Deha’yı hüda’ya bağlayan ipin de ‘dava’ olduğunu söylemek istiyorum. Davanız neyse, aklınız ona yönelir, zekanız ona hizmet eder. Davanız sadece dünyadaki keyif için büyük paralar kazanmaksa, büyük şirketler kurmaksa, dünyayı baştan başa imar etmekse, insanlar nezdinde egonuzu ölümsüz kılacak eserler bırakmaksa, aklınız hüdadan koparak zekayı daha da kamçılayacak ve belki de sizi alanınızda bir dahi konumuna getirecektir. Ama bunun kıymet-i harbiyesi nice olacaktır?

Eğer davanız, insan olmak davasıysa, kalbinizi ve kainatı yeniden yeniye keşfetmek davasıysa, dünyadan ot gelip kazıp gitmemek davasıysa, şefkat ve merhametle diğer mahluk ve insan kardeşlerine ahiret adına elini uzatmak davasıysa, gayret ve himmetimiz cuşa gelecek, akleden kalbin sinesindeki deha uyanacak, deha kendini hüda havuzunun içine atacak ve orada eriyip bütüne karışacaktır.

Bugün dehayı zıvanadan çıkmış zekanın esaretinden kurtarmanın günüdür. Sırf icat yaptı diye, iyi resim çizdi diye, iyi fizik biliyor diye bir kısım insanların deha ilan edilmesini neşter altına yatırmak zamanıdır. Kalbsiz akıldan ve zekadan sadece karanlık çıkacağını, huzursuzluk çıkacağını nursuz entelektüellere hatırlatma zamanıdır.

İki gündür Van’ın havasını teneffüs ettiğim şu demlerde bu karmaşık düşünceler zihnimde oynaştı, bir türlü yerini bulamadı lakin bir şey var ki bende billurlaştı: Van Kalesi’nde ayağı kaydığında ‘davam!’ diye bağıran Maneviyat Kahramanı’nı ‘dahi’ yapan şey dağı taşı inleten feryadıydı. Davanızın büyüklüğüydü sizi dahi yapan, dehanızın hüdaya hizmetiydi sizi insan yapan.

Ne mutlu büyük duaların davasında nefsinin ve dünyanın iddialarında vazgeçip adanan hüda ehline…
 

Gitgide ‘deha’nın ‘dava’ ile doğru orantılı olduğuna dair olan inancım pekişiyor.

Bilmem nedendir, piyasa işi ‘deha’ tarifleri, bunu modern psikolojinin tanımlarına, beyin araştırmalarına yaslamalar, deha deyince biraz deli, biraz kaçık, Einsteinlar, Edisonlar tasarlamalar bana ucuz, derinliksiz geliyor.

Bir kere, deha’yı sadece ‘zeka gücü’ne indirgemek yanılgıların başında geliyor. Bu indirgeme aynı zamanda zeka ve akıl arasındaki farkı gözardı etmekten, hatta aklı zekaya irca etmekten kaynaklanıyor. Modern bilimlerin ve itikadi düşünmeyen dünya görüşlerinin zeka tarifi, evvelemirde insanı bir metabolizma olarak tarif eden anlayıştan nemalanıyor. Yani modern psikolojiye ve hatta sosyal bilimlerin en temel insan tarifine göre insan; yiyen, içen, boşaltım yapan, üreyen ve geberen, terliksi hayvanın ya da amipin bir ileri mertebesini teşkil etmektedir. Eh son zamanlardaki parapsikolojik gelişmelerden, yeni psikoloji anlayışlarının giderek mistikleşen teamüllerinden de bihaber değilim.

Diyeceğim o ki, zeka ve akıl arasında farklar vardır ve fikrimce aslolan zeka değil akıldır. İnsana yakışan akıldır. Çünkü, zeka zaten aklın peşinden gelir. Hangi zeka? Kalpteki aklın menfezlerinden süzülüp eşyaya, zatında nasılsa öyle anlamaya, hatta sezmeye ayarlı zeka… Parçayı hızlı ve çabuk kavrarken bütünü kaçıran, kainatı Sahibinden koparıp nesneye indirgeyen, habire teknik üretmeye koşullanmış, sorgucu uzun, mütehakkim zekadan el aman. Ki ona Zekavet-i Betra diyoruz.

İtikadi düşünme biçimi, kalpten koparılmış zekayı yücelten ve yegane belirleyici belleyen Küfri düşünme tarzından işte tam da bu noktada ayrılır. Yani mümince tefekkür, öncelikle aklı kalbin bir hassası (bu kelimeyi anlamayan dostlar lütfen lügate baksın, armut piş ağzıma düş demesin!) bilen, bu nedenle aklı hikmetin ve irfanın menbaı sayan bir anlayışla donanmıştır, donanmalıdır. Sloganımız şudur: Her akıllı olan zekidir, fakat her zeki olan akıllı olmayabilir. Akıl, sadece bu dünyaya bakmaz, akıl o akıldır ki öteyi de hesaba katar, görünenin ötesindeki görünmeyene atf-ı nazar eder.

Eğer bu kriterlerin gözlüğünden bakarsak deha deyince aklımıza sadece, Salvador Dali, Einstein, İbn-i Sina, Edison gibi isimler gelmez. Deha’yı akleden kalbe olan intisapları nisbetinde Hüda’da bulmuş; oradan kendini, varlığı, alemi, yaradılışın sırlarını ve akıbetin nice olacağını idrake yönelmiş Hace Yusuf Hemedani’ler, Seyyid Şerif Cürcani’ler, Muhyiddin-i Arabiler, İbn Teymiyyeler, Sadreddin Koneviler, İmam Gazaliler, Mevlanalar, İmam Rabbaniler, Molla Sadralar, Said Nursiler zihnimizde cıvıldaşır, cıvıldaşmalıdır.

Deha’yı hüda’ya bağlayan ipin de ‘dava’ olduğunu söylemek istiyorum. Davanız neyse, aklınız ona yönelir, zekanız ona hizmet eder. Davanız sadece dünyadaki keyif için büyük paralar kazanmaksa, büyük şirketler kurmaksa, dünyayı baştan başa imar etmekse, insanlar nezdinde egonuzu ölümsüz kılacak eserler bırakmaksa, aklınız hüdadan koparak zekayı daha da kamçılayacak ve belki de sizi alanınızda bir dahi konumuna getirecektir. Ama bunun kıymet-i harbiyesi nice olacaktır?

Eğer davanız, insan olmak davasıysa, kalbinizi ve kainatı yeniden yeniye keşfetmek davasıysa, dünyadan ot gelip kazıp gitmemek davasıysa, şefkat ve merhametle diğer mahluk ve insan kardeşlerine ahiret adına elini uzatmak davasıysa, gayret ve himmetimiz cuşa gelecek, akleden kalbin sinesindeki deha uyanacak, deha kendini hüda havuzunun içine atacak ve orada eriyip bütüne karışacaktır.

Bugün dehayı zıvanadan çıkmış zekanın esaretinden kurtarmanın günüdür. Sırf icat yaptı diye, iyi resim çizdi diye, iyi fizik biliyor diye bir kısım insanların deha ilan edilmesini neşter altına yatırmak zamanıdır. Kalbsiz akıldan ve zekadan sadece karanlık çıkacağını, huzursuzluk çıkacağını nursuz entelektüellere hatırlatma zamanıdır.

İki gündür Van’ın havasını teneffüs ettiğim şu demlerde bu karmaşık düşünceler zihnimde oynaştı, bir türlü yerini bulamadı lakin bir şey var ki bende billurlaştı: Van Kalesi’nde ayağı kaydığında ‘davam!’ diye bağıran Maneviyat Kahramanı’nı ‘dahi’ yapan şey dağı taşı inleten feryadıydı. Davanızın büyüklüğüydü sizi dahi yapan, dehanızın hüdaya hizmetiydi sizi insan yapan.

Ne mutlu büyük duaların davasında nefsinin ve dünyanın iddialarında vazgeçip adanan hüda ehline…
 

Paylaş
Etiketler: dehazeka
Önceki Yazı

Kabak İle Kavak Ağacı

Sonraki Yazı

Başkası Adına Ölüm

Yusuf Özkan ÖZBURUN

Yusuf Özkan ÖZBURUN

İlişkili Yazılar

Yusuf Özkan ÖZBURUN

Modern Dünyada Aileyi Anlamak (II)

29 Ekim 2013
5k
Yusuf Özkan ÖZBURUN

Modern Dünyada Aileyi Anlamak (I)

28 Ekim 2013
5k
Yusuf Özkan ÖZBURUN

Seyyah ve Turist

26 Ekim 2013
5k
Yusuf Özkan ÖZBURUN

“Biz” Deyince ne Anlıyoruz?

11 Ekim 2013
5k
Sonraki Yazı

Başkası Adına Ölüm

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025
Yaşlı Adam Yanıyor

Yaşlı Adam Yanıyor

05 Aralık 2025
Yörüklerin Harika Öğütleri

Yörüklerin Harika Öğütleri

05 Aralık 2025
Sen veya Sizlere

Sen veya Sizlere

04 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap