Yarı uykulu gözlerle güneşin doğuşunu izlemek, kızaran bulutları görmek. Onlar annemin kızaran bulutları dedi kardeşim.
Çünkü annem, önceden “Bulutlar yandı.” Demişti.
Bulutlar yanarsa hava sıcak olacak demekti.
Sıcak güne başlarken, sebzeyi ayıklayıp bağ yapmak, gözler uykudan süzülürken. Süzülen gözler, bağları sepete doldurmaya engel olmuyordu. Türüne göre sebzeyi istifledikten sonra kardeşimle pazara taşıyacaktık. Tezgâhta bekleyip satma ise babaanneme aitti.
“Güneşin bulutu yakan ışınları bize gelene kadar herhâlde soğuyordur.” Dedi kardeşim. Geliş yolu uzun, ışınlar o uzun yolu kat edene kadar ısısını kaybediyordu. Özellikle dağları aşarken, yorumunu yaptım.
Kardeşim, “Soğumasa sebzelerimizi de yakardı.” Dedi.
Seherde sebze ayıklamak, bağ yapıp sepete istiflemek, güneşin yakıcı ışınlarının bize kadar ulaşmasına kafa yormak, çocuk aklımızla çalışırken de meşgul ediyordu.
Babam yanlış bilgilendiğimizi ve doğru söylemediğimizi açıklasa da kardeşim, “Bildiğimi veya aklıma geleni söylerim. Duyduklarıma güveniyorum.” Diye cevapladı babamın sözünü.
Haftanın iki günü pazara, bir günü de lokantalara özel olarak sebzelerimizi dağıtırdık. Eve geldiğimiz de güneşin yakıcı etkisini kuşluk vaktinde de açık olarak hissederdik.
Haftanın ilk günü biraz daha erken kalktık. Sebze ayıklarken ışımayı takip ediyorduk. Sepetimiz dolmak üzereydi. Eve gidip spor ayakkabılarımı giymek istedim. O ara annem seslendi. “Sütünüzü için” diye. Eve çıkmışken sütümü de içtim. Kardeşime niçin gelip sütünü içmiyorsun diye söylendim. Annemi bekletme diyecektim ki, Kardeşim bağırdı. “Güneş tepedeki evin çatısında” diye.
Tepedeki evin çatısında güneş parlıyordu. Karlı dağlar yakıcı ışınları engellememişti. Evin çatısına kadar gelmiş ve çatı alev topu hâline dönmüş görülüyordu. Kardeşim babama seslendi. Anneme tepeye bak, “Güneş çatıda.” Dedi.
Babam geldi, su testisini omuzundan yere bıraktı. Sepete tutundu ve tepeye kilitlendi. Hiç konuşmadan bakmakla yetindi. Hep birlikte soluksuz kaldık. Çatıdaki güneş büyüdü, yükseldi. Sanki yüzümüze fırının sıcaklığı vurdu. Kardeşim anneme tekrar seslendi. Çatıdaki güneş büyüyor, güneş büyüyor diye yeniledi. Esrarengiz bir olay mı yaşıyorduk.
Babam, telaşımızın nedenini sordu.
Kardeşim, “Annemin yakıcı ışınları bulutlardan sonra da tepeye kadar geldi.” Dedi.
“Güneş çatıda” diye ekledim.
Babam, yavaşça güneşin çatıda olması doğru değil. Kardeşim şaşkınlığını gizleyemedi, ya öyle mi? Diye sordu. O zaman çatıyı saran alev topu ne oluyor.” Dedi. Olayın güneşle ilgisi yok. Olay normal yangın felaketi olduğunu söyledi. Babam üzülmüştü, çünkü yanan ev arkadaşınındı. Pazarda o da sebzesini satıyor.” Dedi.
Kardeşim anneme baktı; güneş dağlardan geçerken, serinleyen ışınlara sahip oluyor. Tepedeki olay ise evin yanması, yani yangın olayı.” Dedi.





















