Sevgili okuyucularım, hani derler ya yaşam süprüzlerle doludur. Bu sözün çok doğru olduğunu son zamanlarda okuduğum Öğretmen Zekeriya Yavuz’un yazmış olduğu “GÜL KOKULU SEVDA” romanında gördüm. Bu nedenle kendimin de kısa bir paragraf içinde olduğumu ve romanda yerimi aldığımı öğrenmiş bulundum. Durum böyle olunca, kısa bir tarihi öz geçmişle birlikte, romanla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Ben çiçeği burnunda öğretmendim. 1966-1967 öğretim yılında Kazım Karabekir İlköğretmen Okulunu bitirdikten sonra atama emrini beklemekteydim. Ağustos ayında İlk görev yerim olarak İzmir ili Bergama İlçesi’ne bağlı Karaveliler Köyü İlkokuluna Müdür yetkili öğretmen olarak atanmış olduğum tebliğini aldım. Bu atama emri üzerine bir eylülde gidip görevime başladım. Karaveliler köyü, Bergama ilçesinin en büyük köyüydü. Böyle büyük bir köy olmasına rağmen, bu köy ilkokulunda görev yapan bütün öğretmenler tayin isteyip gitmişlerdi.
Bu ilkokul Mustafa Kemal Atatürk’ün Latin Harfleri Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisinden 1 Kasım 1928 tarihinde kabul ettirdikten sonra, 1 Aralık 1928’de Millet Mektepleri açtırıyor. Bu da yetmiyor 24 Kasım 1928’de genel okuryazarlık seferberliği başlatılıyor. Kendisine de bu seferberliği başlattığından ötürü, TBMM. Tarafından Başöğretmenlik Unvanı veriliyor. İşte bu okuma yazma seferberliği sonucunda, Karaveli Köylüleri 1930 yılının ortalarında iki katlı ve tek lojmanlı olan bir okul yaparak, O hizmete sokuyor. İşte ben bu okulda, 1967-1968 öğretim yılı başında görevime başladım. Sonrasında 15 günlük izin arak Kars’a gittim ve eşimi alıp geldim. Kısa bir zaman sonrada okulun eğitim-öğretime hazırlanması çalışmalarıma başladım. Ne var ki oku yapı olarak tarihi olsa da, bakım olarak tehlikeli ve sorunlu olduğunu keşfettim. Öylede olsa, sınıfların boya badanasının yapılması gerekirdi. Bu durumu Muhtarla konuştum, boya alırım dedi ama badanacı bulamam. Sen bilirsin ister böyle devam et istersen sen yap, dedi.
Çaresiz kalmıştım, peki dedim, boya ve kireci sen al, bende gerekeni yaparım. Sonuçta muhtar dediğim malzemeyi aldı. Bende işe koyuldum, üç sınıfın tamını boyamaya karar verdim. Bu boya ve badana yaptığım bir gün bir gurup Yeni Asır Gazetecileri köye gelmişler. Okulu görmek istemişlerdi. Muhtar Ramazan gazetecileri alarak okula getirmişti. Tabi beni boya badana yapar halde gören gazeteciler, çalışmalarımı resimlediler. Sonrasında İzmir Yeni Asır Gazetesinde yayınlamış oldular. Bu yayından bana da gazete gönderdiler. İzmir’deki okuyucular milli eğitime teşekkür telgrafı çekiyorlar. Bunun üzerine, Milli Eğtim Müdürlüğü beni teşekkürle ödüllendirmiş oldu. Bundan da çok gururlanmıştım.
Okulun açıldığı ilk günlerde, okulumuza tayin edilen bir bayan öğretmen geldi ve göreve başlattım. Aradan geçen belli bir süre sonunda, okul eğitim- öğretime açıldı. Ben birinci devreyi alırken, ikici devreyi bayan öğretmene verdim. Bir hafta sonuydu, teneffüs arasında müdür odasında bayan öğretmenle otururken kapı çalındı ve içeri ipince uzun boylu bir şahıs girdi. Masamın tam karşısına gelerek, ben okulunuza yeni tayin edilen Öğretmen Zekeriya Yavuz dedi. O anda ben memnun oldum demeye kalmadı, karşımdaki bayan öğretmen çiğlik atarak yerinden fırladı. O an hayretler içinde kalmama rağmen, ağzımdan ilk sucuk, siz galiba tanışıyormuşsunuz dedim.
Bu kısa tarihi öz geçmişi yazdıktan sonra, okuduğum “GÜL KOKULU SEVDA” romanıyla ilgili yorumumu sizlerle paylaşmak ihtiyacı duydum.
Zafer (Zekeriya Yavuz) romanında yatılı öğretmen okulunda okurken, geçirmiş olduğu altı yıl içindeki öğrencilik hayatını çok yönlü anlattığı gördüm. Bilimde, sanatta, teknik ve teknolojide var olmanın bilgisiyle kendisini nasıl yetiştirdiğini ve arkadaşlarıyla çeşitli memleket meselelerini ve eğitim öğretimi bir araya gelerek konuştuklarını ve tartıştıklarını zevkle okumuş oldum.
Köy Enstitülerinin kapatılması sonucunda, bu okulun yerine öğretmen okulu devam etse de, kendiliğinden birçok karışıklığı giderilmediğini görüyor. Çünkü bu okulun kapatılmasına karar verenler, istedikleri program doğrultusunda öğretmen yetiştirilmesini arzuluyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı bu istekler doğrultusunda öğrenci ve öğretmen yetiştirme
programını uygulamaya koyuyor.
Böyle bir uygulama içinde okuyan birisi olarak, içim acıyarak okuduğum bu romanda, birçok birleştiğim hususları buldum. O dönemlerde, gururunu yitirmiş öğretmenler olduğu gibi, bilgisizce mezun olan ispiyoncu öğrencilerinde varlığı gözden kaçmıyor. Bu zavallılar gerçeğin farkına varmadan, okudukları okuldan mezun olmuşlardır. Tabi Zafer’de kendinden iki sınıf geride olan sevdiği kızı geride bırakarak öğretmenliğine başlamış oluyor. Benim çalıştığım okula gelinceye kadar bu sevdiği kızdan hiçbir haber alamıyor. Ne hikmettir bilinme ilk karşılaşma sonucunda, aralarındaki aşk yeniden filizlense de, sevdiği kız nişanlanmıştı. Ne var ki gönül ferman dinlemez. Olaylar o kadar hızlı gelişiyor ki, bu iki gencin hayatları perişan bir vaziyete gelir. En son iki sevgili mutluluğu emekli olduktan sonra yakalamış olsalar da, çektikleri acılar anlatılır gibi değildir. Bu yaşadıklarını ustaca kaleme alan Zafer (Zekeriya Yavuz) “GÜL KOKULU SEVDA” romanının yazarı olarak anılarını arı bir dilde işlemiştir. Artık onun yazdığı bu roman raflarda yer aldığı gibi, birçok hususlarda bilgi kaynağı olarak da değerlendirilmelidir.
Elli bir yıl önce, bir yıllık mesai arkadaşlığımızın sonucunda bu gün “GÜL KOKULU SEVDA” romanından öğrendiklerim, zaman zaman beniz hüznüne boğdu. Bazı bölümlerinde gözlerim ıslanmadı diyemeyeceğim. Zafer (Zekeriye Yavuz) yaşamın akışı içinde, yaşanmışlığın bir ders niteliğinde romanını tamamlamıştır. Kendisini kutluyorum. Özellikle gençlerin, “GÜL KOKULU SEVDA” romanını okumanızı tavsiye ederim.
Daha nice romanlar yazmanızı diliyor sevgiler saygılar sunuyorum.
Eğitimci Yazar Şair
Mürsel ADIGÜZEL