Rüyasındaki anlamsızlığa, gönlü katlanmadı. Çünkü hayatının yoğrulduğu mecra farklıydı. Bu mecrada gerçekleri gördü, fakat gönül bağını kuramadı. Geleceğe bakmayı, başaramadı. Hayallerine esir olmuş gibiydi.
Esintiye yelken açmak istediği halde tereddüt etti. Göz ile gönül ilişkisini bağdaştıramamış, ilişkileri kesintiye uğramıştı. Çünkü bakıp da görmek istediği; doğanın büyüleyici doğallığıydı. O büyüleyici atmosferde, kaynak suyunu, doya doya içmek istemişti.
Meyve ağaçları, renk cümbüşü gibiydi. Her yer çiçek, her yer güzellikti. Çiçeklerin görüntüsünü kimse yok sayamazdı. Gerçeklerin hayalinde çiçekler gibi değer bulmasını, hep düşünmüştü.
Doğanın güzelliğiyle, baş başa kaldığında, gönlü sevgiyle dolardı. Bu doygunlukta, gönül vadisi, her tür çiçeğin görüleceği bir yer olacaktı. Bu gönül, tarihi binaları da gezmeye katlanabilir, fakat fidanlık, görülmeğe değerdi.
Tarihi bahçeler kış mevsimine katlanamamış ve bir iki meyve ağacı, fırtınaya yenik düşmüştü. Çünkü fırtınanın gazabı hortum da oluşturmuş ve toprak kayması görülmüştü. Bitkiler yerle bir olmuştu. Felakete ormanlar bile dayanamamıştı. Olaya tanık olsak da gönlümüz katlanamadı. Katlanmadı ama bahçenin, eski güzelliği fotoğraflarda kalmıştı. Güzelliğin kaybolmasına üzüldük. Fakat bahçenin düzelmesi de mümkün değildi.
Göz görse de gönül her zaman katlanmıyor. Bahçenin hali ortada, dedi bakıcı, hortum, yıkabildiği kadar yıkıp dağıtmıştı. Bu durumda yapılacak bir şey yoktu. Göz ile gönül birlikte olsa da fırtına her şeyi halletmişti.
Göz gördü, gönül katlanmadı.
Hasan TANRIVERDİ























