Yıllarca güneşi ve yağmuru gölgesinde karşıladık. Dibine vardığımız o ağacı şimdi bile anıyorum.
Gölgesi çoğu zaman, çocukça isteklerimize ve hissettiklerimize tercüman oluyordu. Gölgesinde hayallerimize kavuşur, tepesinden ufka uçar ve dalgalarla geri gelirdik.
Gövdesine oyun gereği taş attık, gövdesini yaraladık. Göz yumdu, güldü geçti, dağ rüzgârıyla serinledi. Dalına salıncak kurduk sallandık ve arada uyukladık. Çayır astık kuruttuk. Gölgesinde dağları, denizi ve derenin aktığı yeşil vadiyi izledik.
Gölgesinde günler aylar ve mevsimler ailece oturduk, sevindiğimiz ve üzüldüğümüz de oldu. Fakat o ağacın gölgesini hep sevdik. Gölgesi her zaman soluklandığımız yer oldu. Ağaç ile özdeşleştik, hep bir araya geldik. Gölgesinde köpeğimizin ve kedimizin yavrularıyla da oynadık.
Gölgesinde kuruyan çayırı ineklere verdik. Gölgesinden doğru inekleri de besledik, suyunu içirdik. Acı ve tatlı anılarımız için çoğu zaman göz yaşı döktük ve sel gibi akıttık. Öyle bir zaman geldi ki, büyüklerimiz gölgesine gelmez oldular. Nasıl sel olmasın yaşlarımız, anne ve babamla birlikte gölge de o dut ağacı ve ağacın altı da kayboldu.
Gölgesinde salatalık, elma ve armudu soyup mevsimler boyu yedik.
Göz aydınlığımızı ve bayramlarımızı gölgesinde kutladık. Gölgesinden bahçeye geçip sebzeleri düzenledik. Kara yemiş ve elma ağacından meyve topladık. Gölgesinde kara ateş yaktık ve taze mısır pişirdik. Fark etmedik yorgunluğumuzu, terimizin kuruduğunu. Gölgesine açık hava evimiz dedik ve evimize geçmedik.
Dut ağacımızı günün ilk ışığıyla silkelemeye başlardık. Gölgesine sererdik çulu. Dökülürdü meyve sanki yağmur damlalarıydı. Seçtik meyveyi, kamburumuz çıksa da. Kardeşim bu konuda deneyimli sincap misali maharetli. Daldan dala geçip silkeledi dutu.
Günün son ışığıyla kaplarına döktük pekmezi. Dut pekmezi şifa kaynağı. Ne katkısı ne de ilacı var. Her şey doğal her şey sağlık için. Yılın ilk pekmezinde tavanın dibini de gölgesinde birlikte yedik.
Gölgesinde çiçekler açtı, meyveler olgunlaştı. Gölgesinde pazara gidecek sebzeler bağ yapıldı. Sepetlere konuldu ve dallara asılıp kuruması sağlandı.
Gölgesinden her devrin aile büyükleriyle komşular da geldi ve geçti. Onlar oturdu, çocuklar oynadı. Onlar konuştu; hayat deneyimlerini anlattı çocuklar dinledi. Devri geldiğinde her bir birey, aile büyüğü olacak ve çocuklar oynarken o konuşacak. Hayatı anlatacak, doğruluktan ve dürüstlükten bahsedecek. Büyük olmak sorumluluk demek. Büyük olmak paylaşmayı bilmek ve aile içerisinde tatsızlık yaratmamak, demekti.
Yaban arısı gibi karşılaştığına saldırmak, kişinin kendisine zarar vermekten başka, bir şey yapmaz. Halbuki en kötü durumda birlik ve dirliğimizi, ayakta tutmamız gerekirdi.
Gölgesinde oturduğumuz tepeleri ve vadiyi izlediğimiz, o ağacın altını şimdi çok arıyorum ama kalmadı büyükler ve o ağacın efsunkâr gölgesi. Dut ağacı ve gölgesi kalmadığı gibi meyvesi ve pekmezi de kalmadı. Yaşanan anıları belleğimizde tuttuk ve seslendirdik. Konuştuk belki boşuna bilemiyorum.
Kayıkta çırpındık, olta attık kenara döndük ve gölgesine baktık bir defa daha yine bulamadık.
Bir defa daha “Beyin kardeşliği” gündeme geldi.
Çevirdik sayfaları büyüklerin konuşmalarına rastlamadık. Rastlamadık oltalara ve dalgaların güzelliğine.
O dutun gölgesine kimler geldi ve o gölgeden kimler geçti.
Hasan TANRIVERDİ





















