Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cumartesi, Aralık 6, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Nazimi AÇIKGÖZ (Prof.Dr.)

Gıda Krizini Küresel Çatışmaya Dönüştürmemek İçin!

Prof.Dr. Nazimi AÇIKGÖZ Yazar Prof.Dr. Nazimi AÇIKGÖZ
03 Mart 2015
Nazimi AÇIKGÖZ (Prof.Dr.)
0
400
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

İnsanoğlunun yerleşimi fiziki koşullar, yiyecek ve içecek gibi doğal kaynaklara bağlı kalmıştır. Yiyecek, içecek ve iş sıkıntılarının, başta göç olmak üzere isyana, hatta savaşlara neden olduğu ve olacağı da bir gerçektir. Son “Arap Baharı” patlaması çok taze bir anı olarak belleklerde yerini almıştı. Sağda görülen resimden yola çıkılarak örnek verilecek olursa, huzur içinde beslenen lemur gurubuna önce bir, lemurlar-38A0-B1A1-84DEsonra iki, sonra daha da çok fert daha eklendiğinde, oluşacak gerginlik, kargaşa ve kavgayı tasavvur dahi etmek istemeyiz. Azalan su kaynakları, kaçınılmaz küresel ısınma ve diğer birçok kısıtlayıcı nedenlerle, genişleme şansı zaten sınırlı olan dünya tarım alanlarında yapılacak tarımsal üretimin, artacak dünya nüfusunu ileride besleyemeyeceği bir gerçektir. Peki, o zaman insanlık, lemurlar için bile tasavvur etmek istemediğimiz senaryolarla mı baş başa kalacak!

Üretim kaynaklarına kısaca bir göz attığımızda görürüz ki, dünyada her yıl 1,4 milyar hektar alan ekilebilmektedir. Biyoyakıtlara yönlendirilen ekim alanları, gıda üretim alanlarının daralmasına neden olmaktadır. Bu nedenle G20’lerin bir kararı doğrultusunda, bundan böyle biyoyakıt üretimini artırma projelere sıcak bakılmamaktadır. Bu kararlar karşısında özellikle AB’li yatırımcıların “maç esnasında kural değişimi” itirazları yükselmişti (Açıkgöz 2014).

Tarımsal üretimin önemli bir kaynağı “SU” ya baktığımızda, durumun hiç de iç açıcı olmadığı görülür[1]. Peki, şehirleşmeye, erozyona açık, yani genişlemesi beklenmeyen tarım alanlarından, 2050’lerde %70 daha fazla ürün nasıl sağlanabilir? İyimser bir senaryoda[2], yağmur sularının tarımda kullanımı için yapılacak yatırımlarla dünya sulanabilir arazileri %9 artırılarak, söz konusu gıda açığının ¾’ünün (kötümser senaryoda 1/5’i) karşılanabileceğinden söz edilmektedir. Diğer taraftan iklim değişikliği senaryolarında “DÜNYA SU SAVAŞLARI” çoktan gündeme girdi[3]. Mısır, başka ülkelerin Nil nehri debisini değiştirme girişimini savaş nedeni sayacağını ilan etmişti. Fırat-Dicle üzerindeki yatırımlarımızın, komşularca olumsuz karşılandığını hepimiz hatırlarız. GAP yatırımları için gerekli kredilerin sağlanmasındaki zorlukları unutmamalıyız! 1960 yılında Pakistan ve Hindistan arasında imzalanan Indus nehir suyundan ortak yararlanma anlaşmasından sonra, her iki ülkenin atom bombası sahipliğine varan silahlanma yarışları da, her kesimin malumudur (detay!).

Himalaya buzullarının erimesi ve son yıllarda düzeni değişen muson yağmurları, kalabalık nüfusa sahip, yöre ülke yöneticilerinin zihinlerini sürekli meşgul edecektir. Kuru tarım alanlarının suya kavuşturulması, teorik olarak çözümlerden biri gibi görünüyorsa da,  unutmamak gerekir ki, bu tip yatırımlar oldukça zor ve pahalıdır. Bu nedenle Türkiye, ekonomik sulanabilir kategorideki 3 milyon hektar kuru tarım alanını, hala 5 milyon hektarlık sulanabilir alanına ekleyememiştir.

Aslında 1960’lardan 2000’li yıllara iki kat artan nüfusu beslemeye yetecek gıda üretimini sağlayan “yeşil devrim”  bu konuda bize yol göstermektedir. Bitki ıslahı ile boyu kısaltılmış, buğday, çeltik gibi bitkilerin gübre-su gereksinimlerinin optimizasyonu ile sağlanan verim artışı örneği ile yola çıkılabilir. Yarınlarda gereksinim duyulacak tarımsal ürünün sağlanmasında verilen ekolojiler ve üretim sistemleri için yüksek verimli genotiplerin ve sonra onlardan maksimum veriminin sağlanacağı agronomik parametrelerin saptanması önde gelen çözüm önerilerinden biridir. Fakat yüzlerce kültür bitkisinin, her ülkede var olan onlarca üretim ekolojisi ve çok sayıda üretim sistemi için gereksinim duyulacak yeni çeşitlerin geliştirilmesi, hiç de kolay değildir. Kaldı ki,  iklim değişikliğinin ve yarının gerektirdiği genotipler tam olarak belirlenememişken, bitki ıslahçılarının işlerinin hiç de kolay olmadığı bir gerçektir.

Diğer taraftan tarımsal araştırmalara ayrılan bütçelerde artışlar beklenirken, kısıtlamaların olması düşündürücüdür. Nitekim American Boondoggle’e göre, ABD’de tarımsal araştırmaya, toplam araştırma bütçesinin ancak % 2’si ayrılmaktadır ve bu meblağ da, zaman içersinde azalmaktadır. Durum tüm diğer gelişmiş ülkelerde de farklı değildir.

FAO,  fazla üretim”in %9’unun yeni arazilerden, %14’ünün yeni agronomik uygulamalardan ve %77’sinin ise verim artışından sağlanabileceğini tahmin etmektedir. Dünyanın tek elden tarımsal araştırmalara eğilmesini sağlamak üzere harekete geçen politikacı, bilim adamları ve tüm paydaşlar CGIAR’ı (Consultative Group on International Agricultural Research – Uluslararası Tarımsal Araştırmalar Danışma Merkezi) oluşturulmasına karar vermişlerdir. Bu merkez de, dünya tarımsal olanaklarındaki olası değişiminde gıda üretimini sürdürebilecek sistem arayışını gerçekleştirmek üzere, üç ana başlığa odaklanmıştır:

Ø  Tarım sistemlerinin yeni teknoloji ve politikalara adaptasyonu;

Ø  Potansiyel üretim ortamlarına, abiyotik (kuraklık vs.) ve biyotik (hastalık vs.) koşullara uygun yeni genotiplerin geliştirilmesi;

Ø  Amaca yönelik gen kaynaklarının belirlenmesi, korunması ve sürdürülmesi

Buradan, yarınların beklediği tarımsal ürünü verecek genotipleri geliştirmek için, çok sayıda uzman araştırma elemanına gereksinimi olacaktır. Memnuniyetle belirtmek gerekir ki söz konusu kadrolar üniversitelerde mevcuttur. Maalesef bu kadrolar, gelişmekte olan ülkelerde (bizde olduğu gibi) yarının gıdaları için araştırma yapmak üzere yönlendirememişlerdir. Ne var ki bu adımı biz ne YÖK, ne Tarım Bakanlığından ve ne de siyasi partilerden bekleyebiliriz. Tarım paydaşlarının bu konuda ilk adımı atacakları beklenmektedir. Fakat önce,  farkındalığın yaratılması gerekmektedir. Bu işin de, oluşumunu sevinçle öğrendiğim “TARIM GIDA YAZARLARI VE GAZETECİLERİ DERNEĞİ”nin (TAGYAD) öncelikli projeleri arasına girmesi ile gerçekleşebilecektir.

Nazimi Açıkgöz

Not: bu yazı “AÇLIK KAPIDA MI?” (https://nazimiacikgoz.wordpress.com/) sitesinde yayınlanan aynı başlıklı makaleden derlenmiştir.



[1] Türkiye’de yıllık 1500 ton olan kişi başına su tüketimimizin 2050’lerde 800 tona düşeceği tahminlenmektedir.

[2] de Fraiture, Charlotte et.all. 2007. Looking ahead to 2050: scenarios of alternative investment approaches. Water for food, water for life: a comprehensive assessment of water management in agriculture. D. Molden. London, UK, Earthscan: 91–145.

[3] http://www.dhakatribune.com/bangladesh/2015/feb/16/global-warming-may-result-%E2%80%98climate-wars%E2%80%99

İnsanoğlunun yerleşimi fiziki koşullar, yiyecek ve içecek gibi doğal kaynaklara bağlı kalmıştır. Yiyecek, içecek ve iş sıkıntılarının, başta göç olmak üzere isyana, hatta savaşlara neden olduğu ve olacağı da bir gerçektir. Son “Arap Baharı” patlaması çok taze bir anı olarak belleklerde yerini almıştı. Sağda görülen resimden yola çıkılarak örnek verilecek olursa, huzur içinde beslenen lemur gurubuna önce bir, lemurlar-38A0-B1A1-84DEsonra iki, sonra daha da çok fert daha eklendiğinde, oluşacak gerginlik, kargaşa ve kavgayı tasavvur dahi etmek istemeyiz. Azalan su kaynakları, kaçınılmaz küresel ısınma ve diğer birçok kısıtlayıcı nedenlerle, genişleme şansı zaten sınırlı olan dünya tarım alanlarında yapılacak tarımsal üretimin, artacak dünya nüfusunu ileride besleyemeyeceği bir gerçektir. Peki, o zaman insanlık, lemurlar için bile tasavvur etmek istemediğimiz senaryolarla mı baş başa kalacak!

Üretim kaynaklarına kısaca bir göz attığımızda görürüz ki, dünyada her yıl 1,4 milyar hektar alan ekilebilmektedir. Biyoyakıtlara yönlendirilen ekim alanları, gıda üretim alanlarının daralmasına neden olmaktadır. Bu nedenle G20’lerin bir kararı doğrultusunda, bundan böyle biyoyakıt üretimini artırma projelere sıcak bakılmamaktadır. Bu kararlar karşısında özellikle AB’li yatırımcıların “maç esnasında kural değişimi” itirazları yükselmişti (Açıkgöz 2014).

Tarımsal üretimin önemli bir kaynağı “SU” ya baktığımızda, durumun hiç de iç açıcı olmadığı görülür[1]. Peki, şehirleşmeye, erozyona açık, yani genişlemesi beklenmeyen tarım alanlarından, 2050’lerde %70 daha fazla ürün nasıl sağlanabilir? İyimser bir senaryoda[2], yağmur sularının tarımda kullanımı için yapılacak yatırımlarla dünya sulanabilir arazileri %9 artırılarak, söz konusu gıda açığının ¾’ünün (kötümser senaryoda 1/5’i) karşılanabileceğinden söz edilmektedir. Diğer taraftan iklim değişikliği senaryolarında “DÜNYA SU SAVAŞLARI” çoktan gündeme girdi[3]. Mısır, başka ülkelerin Nil nehri debisini değiştirme girişimini savaş nedeni sayacağını ilan etmişti. Fırat-Dicle üzerindeki yatırımlarımızın, komşularca olumsuz karşılandığını hepimiz hatırlarız. GAP yatırımları için gerekli kredilerin sağlanmasındaki zorlukları unutmamalıyız! 1960 yılında Pakistan ve Hindistan arasında imzalanan Indus nehir suyundan ortak yararlanma anlaşmasından sonra, her iki ülkenin atom bombası sahipliğine varan silahlanma yarışları da, her kesimin malumudur (detay!).

Himalaya buzullarının erimesi ve son yıllarda düzeni değişen muson yağmurları, kalabalık nüfusa sahip, yöre ülke yöneticilerinin zihinlerini sürekli meşgul edecektir. Kuru tarım alanlarının suya kavuşturulması, teorik olarak çözümlerden biri gibi görünüyorsa da,  unutmamak gerekir ki, bu tip yatırımlar oldukça zor ve pahalıdır. Bu nedenle Türkiye, ekonomik sulanabilir kategorideki 3 milyon hektar kuru tarım alanını, hala 5 milyon hektarlık sulanabilir alanına ekleyememiştir.

Aslında 1960’lardan 2000’li yıllara iki kat artan nüfusu beslemeye yetecek gıda üretimini sağlayan “yeşil devrim”  bu konuda bize yol göstermektedir. Bitki ıslahı ile boyu kısaltılmış, buğday, çeltik gibi bitkilerin gübre-su gereksinimlerinin optimizasyonu ile sağlanan verim artışı örneği ile yola çıkılabilir. Yarınlarda gereksinim duyulacak tarımsal ürünün sağlanmasında verilen ekolojiler ve üretim sistemleri için yüksek verimli genotiplerin ve sonra onlardan maksimum veriminin sağlanacağı agronomik parametrelerin saptanması önde gelen çözüm önerilerinden biridir. Fakat yüzlerce kültür bitkisinin, her ülkede var olan onlarca üretim ekolojisi ve çok sayıda üretim sistemi için gereksinim duyulacak yeni çeşitlerin geliştirilmesi, hiç de kolay değildir. Kaldı ki,  iklim değişikliğinin ve yarının gerektirdiği genotipler tam olarak belirlenememişken, bitki ıslahçılarının işlerinin hiç de kolay olmadığı bir gerçektir.

Diğer taraftan tarımsal araştırmalara ayrılan bütçelerde artışlar beklenirken, kısıtlamaların olması düşündürücüdür. Nitekim American Boondoggle’e göre, ABD’de tarımsal araştırmaya, toplam araştırma bütçesinin ancak % 2’si ayrılmaktadır ve bu meblağ da, zaman içersinde azalmaktadır. Durum tüm diğer gelişmiş ülkelerde de farklı değildir.

FAO,  fazla üretim”in %9’unun yeni arazilerden, %14’ünün yeni agronomik uygulamalardan ve %77’sinin ise verim artışından sağlanabileceğini tahmin etmektedir. Dünyanın tek elden tarımsal araştırmalara eğilmesini sağlamak üzere harekete geçen politikacı, bilim adamları ve tüm paydaşlar CGIAR’ı (Consultative Group on International Agricultural Research – Uluslararası Tarımsal Araştırmalar Danışma Merkezi) oluşturulmasına karar vermişlerdir. Bu merkez de, dünya tarımsal olanaklarındaki olası değişiminde gıda üretimini sürdürebilecek sistem arayışını gerçekleştirmek üzere, üç ana başlığa odaklanmıştır:

Ø  Tarım sistemlerinin yeni teknoloji ve politikalara adaptasyonu;

Ø  Potansiyel üretim ortamlarına, abiyotik (kuraklık vs.) ve biyotik (hastalık vs.) koşullara uygun yeni genotiplerin geliştirilmesi;

Ø  Amaca yönelik gen kaynaklarının belirlenmesi, korunması ve sürdürülmesi

Buradan, yarınların beklediği tarımsal ürünü verecek genotipleri geliştirmek için, çok sayıda uzman araştırma elemanına gereksinimi olacaktır. Memnuniyetle belirtmek gerekir ki söz konusu kadrolar üniversitelerde mevcuttur. Maalesef bu kadrolar, gelişmekte olan ülkelerde (bizde olduğu gibi) yarının gıdaları için araştırma yapmak üzere yönlendirememişlerdir. Ne var ki bu adımı biz ne YÖK, ne Tarım Bakanlığından ve ne de siyasi partilerden bekleyebiliriz. Tarım paydaşlarının bu konuda ilk adımı atacakları beklenmektedir. Fakat önce,  farkındalığın yaratılması gerekmektedir. Bu işin de, oluşumunu sevinçle öğrendiğim “TARIM GIDA YAZARLARI VE GAZETECİLERİ DERNEĞİ”nin (TAGYAD) öncelikli projeleri arasına girmesi ile gerçekleşebilecektir.

Nazimi Açıkgöz

Not: bu yazı “AÇLIK KAPIDA MI?” (https://nazimiacikgoz.wordpress.com/) sitesinde yayınlanan aynı başlıklı makaleden derlenmiştir.



[1] Türkiye’de yıllık 1500 ton olan kişi başına su tüketimimizin 2050’lerde 800 tona düşeceği tahminlenmektedir.

[2] de Fraiture, Charlotte et.all. 2007. Looking ahead to 2050: scenarios of alternative investment approaches. Water for food, water for life: a comprehensive assessment of water management in agriculture. D. Molden. London, UK, Earthscan: 91–145.

[3] http://www.dhakatribune.com/bangladesh/2015/feb/16/global-warming-may-result-%E2%80%98climate-wars%E2%80%99

İnsanoğlunun yerleşimi fiziki koşullar, yiyecek ve içecek gibi doğal kaynaklara bağlı kalmıştır. Yiyecek, içecek ve iş sıkıntılarının, başta göç olmak üzere isyana, hatta savaşlara neden olduğu ve olacağı da bir gerçektir. Son “Arap Baharı” patlaması çok taze bir anı olarak belleklerde yerini almıştı. Sağda görülen resimden yola çıkılarak örnek verilecek olursa, huzur içinde beslenen lemur gurubuna önce bir, lemurlar-38A0-B1A1-84DEsonra iki, sonra daha da çok fert daha eklendiğinde, oluşacak gerginlik, kargaşa ve kavgayı tasavvur dahi etmek istemeyiz. Azalan su kaynakları, kaçınılmaz küresel ısınma ve diğer birçok kısıtlayıcı nedenlerle, genişleme şansı zaten sınırlı olan dünya tarım alanlarında yapılacak tarımsal üretimin, artacak dünya nüfusunu ileride besleyemeyeceği bir gerçektir. Peki, o zaman insanlık, lemurlar için bile tasavvur etmek istemediğimiz senaryolarla mı baş başa kalacak!

Üretim kaynaklarına kısaca bir göz attığımızda görürüz ki, dünyada her yıl 1,4 milyar hektar alan ekilebilmektedir. Biyoyakıtlara yönlendirilen ekim alanları, gıda üretim alanlarının daralmasına neden olmaktadır. Bu nedenle G20’lerin bir kararı doğrultusunda, bundan böyle biyoyakıt üretimini artırma projelere sıcak bakılmamaktadır. Bu kararlar karşısında özellikle AB’li yatırımcıların “maç esnasında kural değişimi” itirazları yükselmişti (Açıkgöz 2014).

Tarımsal üretimin önemli bir kaynağı “SU” ya baktığımızda, durumun hiç de iç açıcı olmadığı görülür[1]. Peki, şehirleşmeye, erozyona açık, yani genişlemesi beklenmeyen tarım alanlarından, 2050’lerde %70 daha fazla ürün nasıl sağlanabilir? İyimser bir senaryoda[2], yağmur sularının tarımda kullanımı için yapılacak yatırımlarla dünya sulanabilir arazileri %9 artırılarak, söz konusu gıda açığının ¾’ünün (kötümser senaryoda 1/5’i) karşılanabileceğinden söz edilmektedir. Diğer taraftan iklim değişikliği senaryolarında “DÜNYA SU SAVAŞLARI” çoktan gündeme girdi[3]. Mısır, başka ülkelerin Nil nehri debisini değiştirme girişimini savaş nedeni sayacağını ilan etmişti. Fırat-Dicle üzerindeki yatırımlarımızın, komşularca olumsuz karşılandığını hepimiz hatırlarız. GAP yatırımları için gerekli kredilerin sağlanmasındaki zorlukları unutmamalıyız! 1960 yılında Pakistan ve Hindistan arasında imzalanan Indus nehir suyundan ortak yararlanma anlaşmasından sonra, her iki ülkenin atom bombası sahipliğine varan silahlanma yarışları da, her kesimin malumudur (detay!).

Himalaya buzullarının erimesi ve son yıllarda düzeni değişen muson yağmurları, kalabalık nüfusa sahip, yöre ülke yöneticilerinin zihinlerini sürekli meşgul edecektir. Kuru tarım alanlarının suya kavuşturulması, teorik olarak çözümlerden biri gibi görünüyorsa da,  unutmamak gerekir ki, bu tip yatırımlar oldukça zor ve pahalıdır. Bu nedenle Türkiye, ekonomik sulanabilir kategorideki 3 milyon hektar kuru tarım alanını, hala 5 milyon hektarlık sulanabilir alanına ekleyememiştir.

Aslında 1960’lardan 2000’li yıllara iki kat artan nüfusu beslemeye yetecek gıda üretimini sağlayan “yeşil devrim”  bu konuda bize yol göstermektedir. Bitki ıslahı ile boyu kısaltılmış, buğday, çeltik gibi bitkilerin gübre-su gereksinimlerinin optimizasyonu ile sağlanan verim artışı örneği ile yola çıkılabilir. Yarınlarda gereksinim duyulacak tarımsal ürünün sağlanmasında verilen ekolojiler ve üretim sistemleri için yüksek verimli genotiplerin ve sonra onlardan maksimum veriminin sağlanacağı agronomik parametrelerin saptanması önde gelen çözüm önerilerinden biridir. Fakat yüzlerce kültür bitkisinin, her ülkede var olan onlarca üretim ekolojisi ve çok sayıda üretim sistemi için gereksinim duyulacak yeni çeşitlerin geliştirilmesi, hiç de kolay değildir. Kaldı ki,  iklim değişikliğinin ve yarının gerektirdiği genotipler tam olarak belirlenememişken, bitki ıslahçılarının işlerinin hiç de kolay olmadığı bir gerçektir.

Diğer taraftan tarımsal araştırmalara ayrılan bütçelerde artışlar beklenirken, kısıtlamaların olması düşündürücüdür. Nitekim American Boondoggle’e göre, ABD’de tarımsal araştırmaya, toplam araştırma bütçesinin ancak % 2’si ayrılmaktadır ve bu meblağ da, zaman içersinde azalmaktadır. Durum tüm diğer gelişmiş ülkelerde de farklı değildir.

FAO,  fazla üretim”in %9’unun yeni arazilerden, %14’ünün yeni agronomik uygulamalardan ve %77’sinin ise verim artışından sağlanabileceğini tahmin etmektedir. Dünyanın tek elden tarımsal araştırmalara eğilmesini sağlamak üzere harekete geçen politikacı, bilim adamları ve tüm paydaşlar CGIAR’ı (Consultative Group on International Agricultural Research – Uluslararası Tarımsal Araştırmalar Danışma Merkezi) oluşturulmasına karar vermişlerdir. Bu merkez de, dünya tarımsal olanaklarındaki olası değişiminde gıda üretimini sürdürebilecek sistem arayışını gerçekleştirmek üzere, üç ana başlığa odaklanmıştır:

Ø  Tarım sistemlerinin yeni teknoloji ve politikalara adaptasyonu;

Ø  Potansiyel üretim ortamlarına, abiyotik (kuraklık vs.) ve biyotik (hastalık vs.) koşullara uygun yeni genotiplerin geliştirilmesi;

Ø  Amaca yönelik gen kaynaklarının belirlenmesi, korunması ve sürdürülmesi

Buradan, yarınların beklediği tarımsal ürünü verecek genotipleri geliştirmek için, çok sayıda uzman araştırma elemanına gereksinimi olacaktır. Memnuniyetle belirtmek gerekir ki söz konusu kadrolar üniversitelerde mevcuttur. Maalesef bu kadrolar, gelişmekte olan ülkelerde (bizde olduğu gibi) yarının gıdaları için araştırma yapmak üzere yönlendirememişlerdir. Ne var ki bu adımı biz ne YÖK, ne Tarım Bakanlığından ve ne de siyasi partilerden bekleyebiliriz. Tarım paydaşlarının bu konuda ilk adımı atacakları beklenmektedir. Fakat önce,  farkındalığın yaratılması gerekmektedir. Bu işin de, oluşumunu sevinçle öğrendiğim “TARIM GIDA YAZARLARI VE GAZETECİLERİ DERNEĞİ”nin (TAGYAD) öncelikli projeleri arasına girmesi ile gerçekleşebilecektir.

Nazimi Açıkgöz

Not: bu yazı “AÇLIK KAPIDA MI?” (https://nazimiacikgoz.wordpress.com/) sitesinde yayınlanan aynı başlıklı makaleden derlenmiştir.



[1] Türkiye’de yıllık 1500 ton olan kişi başına su tüketimimizin 2050’lerde 800 tona düşeceği tahminlenmektedir.

[2] de Fraiture, Charlotte et.all. 2007. Looking ahead to 2050: scenarios of alternative investment approaches. Water for food, water for life: a comprehensive assessment of water management in agriculture. D. Molden. London, UK, Earthscan: 91–145.

[3] http://www.dhakatribune.com/bangladesh/2015/feb/16/global-warming-may-result-%E2%80%98climate-wars%E2%80%99

İnsanoğlunun yerleşimi fiziki koşullar, yiyecek ve içecek gibi doğal kaynaklara bağlı kalmıştır. Yiyecek, içecek ve iş sıkıntılarının, başta göç olmak üzere isyana, hatta savaşlara neden olduğu ve olacağı da bir gerçektir. Son “Arap Baharı” patlaması çok taze bir anı olarak belleklerde yerini almıştı. Sağda görülen resimden yola çıkılarak örnek verilecek olursa, huzur içinde beslenen lemur gurubuna önce bir, lemurlar-38A0-B1A1-84DEsonra iki, sonra daha da çok fert daha eklendiğinde, oluşacak gerginlik, kargaşa ve kavgayı tasavvur dahi etmek istemeyiz. Azalan su kaynakları, kaçınılmaz küresel ısınma ve diğer birçok kısıtlayıcı nedenlerle, genişleme şansı zaten sınırlı olan dünya tarım alanlarında yapılacak tarımsal üretimin, artacak dünya nüfusunu ileride besleyemeyeceği bir gerçektir. Peki, o zaman insanlık, lemurlar için bile tasavvur etmek istemediğimiz senaryolarla mı baş başa kalacak!

Üretim kaynaklarına kısaca bir göz attığımızda görürüz ki, dünyada her yıl 1,4 milyar hektar alan ekilebilmektedir. Biyoyakıtlara yönlendirilen ekim alanları, gıda üretim alanlarının daralmasına neden olmaktadır. Bu nedenle G20’lerin bir kararı doğrultusunda, bundan böyle biyoyakıt üretimini artırma projelere sıcak bakılmamaktadır. Bu kararlar karşısında özellikle AB’li yatırımcıların “maç esnasında kural değişimi” itirazları yükselmişti (Açıkgöz 2014).

Tarımsal üretimin önemli bir kaynağı “SU” ya baktığımızda, durumun hiç de iç açıcı olmadığı görülür[1]. Peki, şehirleşmeye, erozyona açık, yani genişlemesi beklenmeyen tarım alanlarından, 2050’lerde %70 daha fazla ürün nasıl sağlanabilir? İyimser bir senaryoda[2], yağmur sularının tarımda kullanımı için yapılacak yatırımlarla dünya sulanabilir arazileri %9 artırılarak, söz konusu gıda açığının ¾’ünün (kötümser senaryoda 1/5’i) karşılanabileceğinden söz edilmektedir. Diğer taraftan iklim değişikliği senaryolarında “DÜNYA SU SAVAŞLARI” çoktan gündeme girdi[3]. Mısır, başka ülkelerin Nil nehri debisini değiştirme girişimini savaş nedeni sayacağını ilan etmişti. Fırat-Dicle üzerindeki yatırımlarımızın, komşularca olumsuz karşılandığını hepimiz hatırlarız. GAP yatırımları için gerekli kredilerin sağlanmasındaki zorlukları unutmamalıyız! 1960 yılında Pakistan ve Hindistan arasında imzalanan Indus nehir suyundan ortak yararlanma anlaşmasından sonra, her iki ülkenin atom bombası sahipliğine varan silahlanma yarışları da, her kesimin malumudur (detay!).

Himalaya buzullarının erimesi ve son yıllarda düzeni değişen muson yağmurları, kalabalık nüfusa sahip, yöre ülke yöneticilerinin zihinlerini sürekli meşgul edecektir. Kuru tarım alanlarının suya kavuşturulması, teorik olarak çözümlerden biri gibi görünüyorsa da,  unutmamak gerekir ki, bu tip yatırımlar oldukça zor ve pahalıdır. Bu nedenle Türkiye, ekonomik sulanabilir kategorideki 3 milyon hektar kuru tarım alanını, hala 5 milyon hektarlık sulanabilir alanına ekleyememiştir.

Aslında 1960’lardan 2000’li yıllara iki kat artan nüfusu beslemeye yetecek gıda üretimini sağlayan “yeşil devrim”  bu konuda bize yol göstermektedir. Bitki ıslahı ile boyu kısaltılmış, buğday, çeltik gibi bitkilerin gübre-su gereksinimlerinin optimizasyonu ile sağlanan verim artışı örneği ile yola çıkılabilir. Yarınlarda gereksinim duyulacak tarımsal ürünün sağlanmasında verilen ekolojiler ve üretim sistemleri için yüksek verimli genotiplerin ve sonra onlardan maksimum veriminin sağlanacağı agronomik parametrelerin saptanması önde gelen çözüm önerilerinden biridir. Fakat yüzlerce kültür bitkisinin, her ülkede var olan onlarca üretim ekolojisi ve çok sayıda üretim sistemi için gereksinim duyulacak yeni çeşitlerin geliştirilmesi, hiç de kolay değildir. Kaldı ki,  iklim değişikliğinin ve yarının gerektirdiği genotipler tam olarak belirlenememişken, bitki ıslahçılarının işlerinin hiç de kolay olmadığı bir gerçektir.

Diğer taraftan tarımsal araştırmalara ayrılan bütçelerde artışlar beklenirken, kısıtlamaların olması düşündürücüdür. Nitekim American Boondoggle’e göre, ABD’de tarımsal araştırmaya, toplam araştırma bütçesinin ancak % 2’si ayrılmaktadır ve bu meblağ da, zaman içersinde azalmaktadır. Durum tüm diğer gelişmiş ülkelerde de farklı değildir.

FAO,  fazla üretim”in %9’unun yeni arazilerden, %14’ünün yeni agronomik uygulamalardan ve %77’sinin ise verim artışından sağlanabileceğini tahmin etmektedir. Dünyanın tek elden tarımsal araştırmalara eğilmesini sağlamak üzere harekete geçen politikacı, bilim adamları ve tüm paydaşlar CGIAR’ı (Consultative Group on International Agricultural Research – Uluslararası Tarımsal Araştırmalar Danışma Merkezi) oluşturulmasına karar vermişlerdir. Bu merkez de, dünya tarımsal olanaklarındaki olası değişiminde gıda üretimini sürdürebilecek sistem arayışını gerçekleştirmek üzere, üç ana başlığa odaklanmıştır:

Ø  Tarım sistemlerinin yeni teknoloji ve politikalara adaptasyonu;

Ø  Potansiyel üretim ortamlarına, abiyotik (kuraklık vs.) ve biyotik (hastalık vs.) koşullara uygun yeni genotiplerin geliştirilmesi;

Ø  Amaca yönelik gen kaynaklarının belirlenmesi, korunması ve sürdürülmesi

Buradan, yarınların beklediği tarımsal ürünü verecek genotipleri geliştirmek için, çok sayıda uzman araştırma elemanına gereksinimi olacaktır. Memnuniyetle belirtmek gerekir ki söz konusu kadrolar üniversitelerde mevcuttur. Maalesef bu kadrolar, gelişmekte olan ülkelerde (bizde olduğu gibi) yarının gıdaları için araştırma yapmak üzere yönlendirememişlerdir. Ne var ki bu adımı biz ne YÖK, ne Tarım Bakanlığından ve ne de siyasi partilerden bekleyebiliriz. Tarım paydaşlarının bu konuda ilk adımı atacakları beklenmektedir. Fakat önce,  farkındalığın yaratılması gerekmektedir. Bu işin de, oluşumunu sevinçle öğrendiğim “TARIM GIDA YAZARLARI VE GAZETECİLERİ DERNEĞİ”nin (TAGYAD) öncelikli projeleri arasına girmesi ile gerçekleşebilecektir.

Nazimi Açıkgöz

Not: bu yazı “AÇLIK KAPIDA MI?” (https://nazimiacikgoz.wordpress.com/) sitesinde yayınlanan aynı başlıklı makaleden derlenmiştir.



[1] Türkiye’de yıllık 1500 ton olan kişi başına su tüketimimizin 2050’lerde 800 tona düşeceği tahminlenmektedir.

[2] de Fraiture, Charlotte et.all. 2007. Looking ahead to 2050: scenarios of alternative investment approaches. Water for food, water for life: a comprehensive assessment of water management in agriculture. D. Molden. London, UK, Earthscan: 91–145.

[3] http://www.dhakatribune.com/bangladesh/2015/feb/16/global-warming-may-result-%E2%80%98climate-wars%E2%80%99

Paylaş
Etiketler: DÜNYA SU SAVAŞLARIgıda açığıGıda KriziKüresel ÇatışmaTarımsal üretim
Önceki Yazı

Merhaba

Sonraki Yazı

PKK Solcuların da Solculuğunu Elinden Aldı!

Prof.Dr. Nazimi AÇIKGÖZ

Prof.Dr. Nazimi AÇIKGÖZ

1964 yılında Ankara Üniversitesi'nden mezun olan Nazimi Açıkgöz, 1972 yılında Münih Teknik Üniversitesi'nde doktora derecesini aldı. 1972-1973 yılları arasında TÜBİTAK'ta çalıştıktan sonra Ege Üniversitesi'ne katıldı ve 2009 yılında emekli oluncaya kadar orada çalıştı. Çeltik ıslah çalışmaları CENTO, NATO, IAEA ve TÜBİTAK tarafından desteklendi ve sonunda bir çeltik çeşidi “TOAG92” tescil edildi. Tarımda bilgisayar kullanımı üzerine çalışmaları tohum veritabanı yönetim sistemi ile biyoistatistik üzerine yoğunlaşmış ve TARIST (Agrostatistics) paketi geliştirilmiştir. Bu uygulama hala bu alandaki tek Türk yazılımıdır. 1996-2016 yılları arasında, aylık elektronik haber dergisi “agbiyotek” in de (http://agbiyotek.com/) yöneticiliğini yapmıştır. 1998-2004 yılları arasında yöneticiliğini yaptığı Ege Üniversitesi'nde “Tohum Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi”nin kurucularından biridir. Düzenlediği bilimsel etkinliklerden bazıları:  CENTO'nun desteğiyle Güncel Pirinç Yetiştirme Tekniği ve Yeni Çeşitlerin Yetiştirilmesi (1978 - İZMİR)  Tarımda Bilgisayar Uygulamaları Sempozyumu 1994-İZMİR,  ITAFE'03 - Uluslararası Tarım, Gıda ve Çevre Bilişim Teknolojileri Kongresi 7-10 Ekim 2003, İzmir  Enerji Bitkileri ve Yeşil Yakıtlar sempozyumu 14-15 / 12/06 İzmir (www.enerjibitkileri06.ege.edu.tr) 2005-2007 yılları arasında FAO, GEF, UNDP, UNEP, UNESCO, Dünya Bankası ve DSÖ tarafından yürütülen "Uluslararası Tarımda Bilim ve Teknolojik Gelişmeler" projesinde yazar olarak yer aldı. (http://www.agassessment.org/) Serbest yazar olarak tohum ve tohum teknolojisi, tohum stratejisi, agrobiyoteknoloji, iklim değişikliği ve tarım ile ilgili pek çok portalda yayın yapıyor:  http://blog.milliyet.com.tr/gidakrizivebilim  https://nazimiacikgoz.wordpress.com  https://geneticliteracyproject.org/  https://nacikgoz.blogactiv.eu/ Ayrıca IPCC İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporunda (2019) İnceleme Editörü olarak görev almıştır (https://www.ipcc.ch/srccl/). Halen haftalık bir e-dergi yayınlamaktadır: "Haftalık Bitki Islahı" (https://paper.li/e-1578347400#/)

İlişkili Yazılar

Transgenik Buğday da Çiftçinin Hizmetine Sunuluyor
Bilim & Teknoloji

Transgenik Buğday da Çiftçinin Hizmetine Sunuluyor

25 Haziran 2021
5k
Ekonomi & Finans

AB Tarımının Geleceği İçin Nasıl Hazırlanıyor

27 Mayıs 2021
5.3k
Tıbbi ve ve Tarımsal Biyoteknoloji Yönergelerinde AB’nin Çifte Standartı
Ekonomi & Finans

Tıbbi ve ve Tarımsal Biyoteknoloji Yönergelerinde AB’nin Çifte Standartı

22 Nisan 2021
5k
Gelecekte Gıda Tüketimleri Ne Yönde Değişecek
Ekonomi & Finans

Gelecekte Gıda Tüketimleri Ne Yönde Değişecek

13 Nisan 2021
5k
Sonraki Yazı

PKK Solcuların da Solculuğunu Elinden Aldı!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Bebeğim

Bebeğim

06 Aralık 2025
Güvenlik Görevlisi

Güvenlik Görevlisi

06 Aralık 2025
Aklımda Bir Ses Var

Aklımda Bir Ses Var

06 Aralık 2025
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap