Açık yürekli ve dosdoğru bir insandı. “Belimi doğrultabilsem” diyordu. Toprağını teknik yönden işleyebilmeyi düşünüyordu. Fakat bir türlü başarılı olamıyordu. Hayat gailesinden kurtulup kendine gelmesi için hiçbir fırsat doğmuyordu. Doğsa da güneş, bulutlara takılıyordu. Takıldığı için, sıcak yuvasında bile, çevre aydınlanmıyordu.
Bu durumda köye dönebilmem, hayalden de öte diyordu. Köyde genç kalmadı, okul kapandı. Buna rağmen iznimi köyde geçiriyorum. Fakat bakar kör gibi ayağımın ucunu dahi göremiyorum.
Seksen dönüm arazinin, normal şartlarda altmış dönümünü buğday ve mısır eksem teknik aletleri kullansam, toprağıma traktör girse, elde edilecek ürün, ilçeye yeter. Köyün tüm arazileri de aynı atıllıkta bekliyor.
Toprak işlenmedi mi, yabani bitkilerin hakimiyeti kaçınılmaz oluyor. Konuşuyor fakat gülmüyordu. Köylüsünün yüzü asıldı. “Buralarda ne işim var. Toprağım, bağım ve bahçemin meyve ağaçları,” Diyordu. Saçlarını iyice ağartmış ve sırtı kamburlaşmıştı.
Çocuklarımı okutmak istiyorum. Bu duygu belimi büküyor. Düşündükçe beynim alt üst oluyor. Taşımalı eğitim dediler, doğru dürüst işlemedi. Gün geldi, yağmur, kar ve rüzgâr çocukları eve tıktı. Okula gidemediler, bu durumda nasıl okusunlar.
Başını kaşıdı, seçim zamanı oyumuzu, vergi için paramızı veriyoruz. Köylüye, ileriye dönük olarak sundukları hiçbir proje ile ilgili bir olay görülmüyor. Şehrin çarpık kültüründe çocuklarımız, sosyal yönden kusurlu hâle geliyor ve geri dönmeyi düşünmüyorlar.
Toprağını işleyip üretim yapana değer verilse ve elinden tutulsa, bu duruma düşmezdik. Ümitsizliğin sınırına geldik, çırpınıyoruz. Beklenmedik bir güçle silkinip doğrulmamız, sosyalleşmeye katkıda bulunmamız gerekirken düştüğümüz durum içler acısı.
Köylü yorgundu, bilincinin erişilmez derinliklerinden sanki uykusunu bölen bir şey fışkırıyordu. Uyur uyanık kollarını uzattı boşluğa. Mutluluk denilince toprağından başka bir şey düşünmezdi. Tel tel dağılıp uçtu umutsuzluğa, yüreğine dolan ürküntü dağıldı ve korkuları kayboldu.
Toprak bin bir zorluğa rağmen, iç içe girmiş binaların varoş özelliğinden üstün olduğunu söyledi. Gözleri dolu doluydu. “Çocuklarım okuyabilse bir saat durmam.” Dedi. Umutsuzluğa iç çekti ve gülümsedi. Başını salladı, belli belirsiz gitti geldi öne ve de arkaya. Başı döndü, gözünü kapadı. Kendinden geçip az daha yere yığılacaktı.
Kaşlarını çattı, üzücü düşüncelerini kovmak istercesine alnını ovaladı. Dik oturmaya çalıştı. Yanağında parmaklarının izi çıktı. Güneşten yanlayıp masadan uzaklaştı. Sandalyesinin bacağı yere düşerken bardağa çarptı.
Aynı köylü iki arkadaşın başarısızlığı içini kemiriyordu. Yüreğimiz çalışma hırsıyla çarparken, şehrin sokaklarında uyuştuk. Yapabileceğimiz bir şey kalmadı. Rüzgâr sertleşti, sokaklar savruldu. Yapraklar nereye gideceğini şaşırdı.
Uçuşan yapraklara baktı, buğdayını savurmaya başladı. Tanelerini ayıkladı, çuvallara doldurdu. Yanında yardım edenleri görmedi. Satacağı buğday çuvallarını ayırdı. Araba gelirse çarşıya giderim, dedi. Arkadaşı, fırıncının çocuğu gelip buğday alacak ona satarız, dedi.
Çocuklarını yanına aldı ve okulun yolunu tuttu. Akşam da onları gidip alacaktı. Ne kadar toparlandığını zannetse de karamsar düşüncelerden kurtaramıyordu. Köylülerle sosyal dayanışma içerisinde olmalıydı. Ne yapalım ancak ay ışığında aydınlanıyoruz. Dut ağacına yaklaştı. Bir tava pekmezi kaynattı. Bıyıklarıyla oynadı. Yüzünde acılı bir anlam belirdi. Sinirliydi, acılar çileye dönüşmüş ve yumak olmuş boynuna dolanmıştı.
Pasta kokusu, pişen patates kokusuna karıştı. Oturduğu iskemleyi değiştirdi. Köyün ormanına girdi. Çalı çileğine rastladı. Çam ağaçlarının kuru dallarından bir yük yaptı. Dayanılmaz bir acı sarmıştı bel kaslarını, yüreği sızladı. Bu genç yaşta dedi.
Yaşadığı acılar peşini bırakmayacaktı. “Acıların kıskacı” Dedi.
İçimdeki patlamalar, çok bilinmeyenli denklemin çözümsüzlüğü demekti. Bu denklem içerisinde insanın beden ve ruh sağlığı ayrı tutulmamalıydı. İnsan bir bütün olarak ekle alınıp fiziki ve düşünce eğitimi verilmeliydi.
Çevrenin insana etkisi önemlidir. Yararlı yönüyle ele alınmalıdır. Çabamız, köyün sosyal yapısını iyileştirmek için, dayanışma duygusu geliştirmek gerektiğidir.
Donuk gözlerini insanların yüzüne doğrulttu. Dudaklarını elinin tersiyle sildi.
Köyde bahar yağmurlarını düşledi. Patikanın arklarında suların şırıltısı işitiliyordu. Aileler suya önlem alıyorlardı. Damlalar yapraklardan dökülmeye başlamıştı.
Güneş ışınlarının gün boyu uğramadığı yerlerden yosun kokusu geliyordu.





















