Öğretmenevinde oturuyorum, kravatlı doksan yaşlarında temiz giyimli öğretmen emeklisi adının Osman Aydın olduğunu söyleyen biriyle tanıştım
Şurdan bundan konuşurken benim de öğretmenim olan Sait Faiz’i tanıdığını söyledi. Vakfikebir’de Milli Eğitimde hep onun okulundan mezun olanlar öğretmen okullarını kazanıyor bizimkiler yaya kalıyor.
Bir gün ona rastladım bu işin sırrını bana söyler misin?
— Okulumu hiç kapatmam. Okul dağıldıktan sonra imtihanda sorulan soruları çocuklara öğretirim. Yeni sınavlarda üç aşağı beş yukarı benzerlerini sorarlar.
Ben derslerimi hep tatbikat yaparak öğretirim. Mesela tarih dersinde savaş konusu varsa iki gruba ayırır ellerine tahta kılıçlar veririm. Nasrettin hocayı anlatırken birine beyaz sakal takar önceden öğretir sınıfta tiyatro gibi gösteri yaparım. Matematikte soruya benzer sorular üretiriirim çocuklara, her konunun ne işe yaradığını tartıştırırım.
Her öğrenciyi muhakkak konuya dahil ederdim. Olmadı, yapamadın demem, demedim hiç bir ögrencime. Hep ‘Olacak olacak ha gayret’ diyerek cesaretlendirdim. Müzik dersine önem verirdim. Türk klasiklerinden her öğrencime okutur her hafta, arkası yarın şeklinde devam ederdim. Ben aynı zamanda sanatkardım. Güzel keman çalarım.
Onu dinledikçe içimde onun gibi bir öğretmen olmak hissi uyandı.
Onun gibi olamadım ama sözleri hep rehberim oldu.























