Gecenin bir zamanında yayıldı, acı ses, kalıcı ve kahredici bir damga. Beyaz kâğıt kadar temiz gence. Genç koltuğunda oturmuş, film izliyormuş. Filmde kurşun, filmde silah sesi yokmuş.
Öyle ilkel bir ses de duymamış. Pencere de kapalıymış. Camın kırıldığı ile ilgili bir küçük bir ses dahi gelmemişti kulağına.
Duymak önemli miydi?
Kara kurşun dünyasını, dünyaları karartan gelmiş ve kalbinden teğet geçmişti. Kalbi teğet geçen bir kurşun. Beyninde iz bırakıp hastanelere düşüren. O sesi duysa, hastane doktor iki yıla bedel bir acı hissi. İki yılın acısı patlıyordu göğsünde.
Hayata normal bakmayı zorlaştıran, umutları kıran, sevinçleri yok eden acı bir ses. Hayatın içinde kalıcı bir ses, acılara sevk eden bir ses, silah sesi.
Kurşun odaya girdi. Acı verdi ve çıkmadı. Fakat hayatı yarım koydu. Yarım bir hayat fakat işin esrarı çözülemedi. Çözülemedi acının kaynağı. Çözülmedi sargılar, çözülmedi kırıklar. Anlayışlar çözülmedi.
Belki insanların iç dünyasını rahatlatan bir kelime bulundu, “Maganda”
Magandaya mal edildi, kurşun ve susmayan acı ses, dinmeyen ıstırap ile çileli duygular.
Bir canavar magandanın elinde, canavarca davranış, canavarca bir mermi.
Bir mermi kalbe yakın, bir mermi insanlıktan uzak.





















