Fındık bahçesinde derme çatma bir evde doğdum. Fındık bahçelerinde kurulan salıncaklarda uyudum. En güzel ninnileri o bahçelerde dinledim. En tatlı anıları , kelebeklerin uçuştuğu, arıların vızıldaştığı o bahçelerde yaşadım.
Bin dokuz yüz kırkların başı. Herkes fındık fidanı bulup dikme telaşında… Geleceği parlak, Karadeniz insanının umut fidanı olmuş fındık. Rahmetli babamın Giresun’dan, Ordudan bulup buluşturduğu o fındık fidanlarıyla birlikte büyüdüm. O nedenle hayatımda ayrı bir yeri vardır fındığın.
Yumuş yumuş ellerimle fındık topladığım o yılları çok tatlı bir anı olarak hatırlıyorum. Neydi o yıllar? Aylar öncesinden hazırlıklar başlardı. Şelek, sepet, çuvallar…Büyük bahçeleri olanların hazırlıkları bir başkaydı. Gündelikçilerin yanına bir de türkücü tutulurdu. Türkücünün görevi türkü söyleyip çalışanları teşvik etmekti. Komşu türkücüden sataşan olursa; ona cevap vermek başlı başına bir eğlence idi. Bu atışmalardan büyük zevk alırdık. Her türkücü kendi ağasının nakaratını yapardı. Meziyetlerini dillendirirdi. Bu konuda çok başarılı olanlar akşam yemeğinde ağasından-işvereninden ödülünü alırdı. “Ağanın bıyığını kama kesmeyi kama, Senin ağanın ise; yama üstüne yama.”
Doğaçlama söylenen bu türküler çoğu kez kavgaya kadar giderdi. Araya ağalar girer, İşi tatlıya bağlarlardı.
O yıllarda fındık fiyatları aylar öncesinden ilan edilirdi. Fiyatlar davul zurna eşliğinde horonla karşılanırdı. Halk Ankara’ya “Anadolu’nun Kabesi derdi. Sebebi Ankara’dan hep müjdeli haberlerin gelmesiydi”
Hiç unutmam: O yıllarda bir kilo fındık satar iki kilo zeytin alırdık. Nereden nereye geldik. Duyan duymayana haber versin… Sağlık ve mutluluk dileklerimle…
Murat Cihan
Radyo –Televizyon program yapımcısı

















