Devlet mi, özel mi?
Okul kayıt dönemleri yaklaştığında anne babaların zihninde aynı soru dönüp durur: “Çocuğumu devlet okuluna mı göndermeliyim, özel okula mı?”
Asıl sorulması gereken şudur: Neden kendi ülkemizde, devletin okullarında, çocuğumuz için güvenli ve nitelikli bir eğitim hayal bile edemiyoruz?
Aslında mesele yalnızca okul seçimi değil. Mesele, çocuğun ilk eğitim basamağında nasıl bir dünyayla karşılaşacağıdır. Çünkü ilkokul, yalnızca okuma yazmayı öğrenilen bir yer değildir; özgüvenin yeşerdiği, arkadaşlıkların filizlendiği, çocuğun hayata ilk kez kendi başına adım attığı yerdir.
Benim amacım, özel okul tercih edenleri yargılamak ya da devlet okullarına methiyeler düzmek değil. Ama şunu net söylemeliyim: Çocuklarımızın ideolojik baskılardan uzak, özgüveni sarsılmadan, taciz ve zorbalığa uğramadan eğitim alabilmesi temel bir haktır.
Geçmişe dönüp bakınca tablo farklıydı. Kayıt sırasında veliden ek ödenek istenmez, sınıflar 25 öğrenciyi geçmezdi. Kitaplar bakanlık tarafından onaylanır, uygun fiyatlarla alınırdı. Öğretmen, sınıfındaki her öğrenciyi ve ailesini tanırdı. “Akran zorbalığı” kavramı bile gündemimizde yoktu.
Bugünse manzara değişmiş durumda. Kalabalık sınıflarda 45–50 çocuk eğitim almaya çalışıyor. Minikler, teneffüslerde büyüklerin zorbalığıyla karşı karşıya kalıyor. Kantin fiyatları uçmuş; kimisi yiyebiliyor, kimisi yalnızca bakıyor. Öğretmenin kalabalık sınıfa hâkimiyeti zor, bu da eğitim kalitesini gölgede bırakıyor.
Üstelik bu tabloyu en yakından görmesi gerekenlerin çocukları bu sistemin içinde değil.
Ve en acı nokta şu:
Milletvekilleri, bakanlar, üst düzey bürokratlar çocuklarını ya özel okullara ya da yurtdışındaki kurumlara gönderiyor. Bu ülkede velilerin sırtına yük bindirilirken, siyasilerin çocukları en iyi koşullarda eğitim görüyor. Bu eşitsizlik sadece eğitimde değil, geleceğin her alanında uçurumu büyütüyor. Yani karar vericiler, kendi kararlarının sonuçlarını yaşamıyor.
Peki ya biz? Seçeneklerimiz sınırlı. Özel ya da devlet… Aslında fark etmiyor. Çünkü mesele sistemin bütünü. Bugünkü haliyle eğitim, hiçbirimizin gönül rahatlığıyla teslim edebileceği bir güven duygusu vermiyor.
Çocuğunu sabah elinden tutup okula götüren her anne baba şunu bilsin: Asıl mücadele, tek tek okul seçmekte değil; bu çürük düzeni değiştirmekte yatıyor.
Sonuç mu?
İster özel ister devlet okulunu seçelim, çocuklarımız bu sistemin kaybedenleri oluyor. Çünkü eğitim politikaları halk için değil, ayrıcalıklı bir azınlık için şekilleniyor.
Ama yine de anne babalara düşen bir görev var: Çocuğumuzun yolunu olabildiğince aydınlatmak, onu korumak ve bu olumsuzluklarla dolu sistemde bile mutlu kalabilmesini sağlamak. Belki de en kıymetli ders budur: Çocuğa, her şartta kendi yerini bulabileceği bir güven alanı açmak.























