Malum yaz mevsimi herkes kendini sahile atıyor. Toplumların sosyal yapıları, en çok gündelik hayat pratikleri içinde görünür hâle gelir. Yaz aylarında sahillere akın eden farklı gelir gruplarına ait bireyler arasında gözlemlenen davranışlar, yalnızca ekonomik farklılıkları değil; aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğini, çevresel farkındalık düzeylerini ve yargıya olan güveni de ortaya koymaktadır. Geliri iyi olan kişiler ultra lüks otellerde tüm imkanları kullanıyor. Bütçesi düşük olanlar şezlong parası veremedikleri için; şemsiye, sandalye, çocukların kollukları ve evden getirdikleri yiyeceklerle kan ter içinde yerleşiyorlar. Yuvayı dişi kuş yapar misali kadın çocukları tek tek giydiriyor, kremlerini sürüyor. Masa ve sandalyeyi açıyor. Sonra çocuklarına eşlik ederek denize geçiyor. Kadın sonrasında yemek hazırlıyor. Eşini kremliyor. Bu şekilde güneş batımına kadar devam edip gidiyor. Orta ve altındaki sahile gelen çocuklu ailelerin öyküsü bu şekilde. Kadınlar, ev işlerini ve çocuk bakımını sahile bile taşıyor; denizden keyif alamıyorlar. Bu durum, ataerkil toplum yapısının ve cinsiyet rollerinin doğal karşılandığını gösteriyor.
Masmavi deniz bekliyorsun. Denizin rengi adeta değişmiş. Neden mi?
Yetişkin birey denize sigarayla giriyor. Kalan sigarasını denize atıyor. Hiç yüzü kızarmadan. Hatta meydan okurcasına.
Sahilde kelli felli insanlar şiirden, kültürden sohbet ediyorlar. İçtikleri su ve farklı şişeleri oracıkta bırakıyorlar. Özellikle eğitimli ve kültürel görünümlü insanların da bu konuda duyarsız davranması şaşırtıyor. Belediyeler iş yapmıyor. Her taraf pislik içinde diye utanmadan eleştiriyorlar. Çocuk bezinden tutun aklınıza ne gelirse hemen diplerine attıklarını görünce dayanamayıp birisine müdahale ediyorum. Neden bir ilerdeki çöpe atmıyorsun diye heyheyleniyorum. Kirleten bireyler, sorumluluğu yerel yönetimlere atıyor: “Belediye şezlong parası aldı, çöpleri de toplasın.”
Tüm bu davranışların temelinde eğitim eksikliği yatıyor.
Eğitimsizliğin yalnızca akademik bilgi değil, vicdan, çevre, adalet, insanlık ve empati eksikliği…
Ataerkil genlerle gelen erkeğin sadece oturma hakkını kendinde görmesi ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin normalleştirilmiş hâlini yansıtmaktadır.
Bu durum, eğitimin yalnızca akademik değil, ahlaki ve toplumsal sorumluluk boyutlarını da içermesi gerektiğini göstermektedir.
Eğitim şart…
Bu davranışlar çocuklara da örnek oluyor; kötü rol modellerin devam etmesi söz konusu. Bu durum, bireylerin çocuklarına örnek oluşturduğu aile yapısında erkek çocukların da aynı modeli yeniden üreteceğini göstermektedir.
Sabahın erken saatinde sahilde yürüyorum. Genç çalışanların kalın eldivenlerle kırılmış cam şişesi ve ne ararsan pislikleri,sıcağın altında tek tek topladıklarına şahit oldum. Etraf tertemiz oldu. Fazla değil 2 saat sonra tekrar aynı hale geldi.
Covid zamanında günlerce evde kaldığınızda denizin rengi masmavi, doğanın rengi yemyeşil ve güneşin rengi pırıl pırıldı. Kuşların sesi cıvıltılı, kediler özgürdü.
EĞİTİM ŞART… NOKTA…..
Diğer tarafta “cinsel ilişkiyi reddetmeyi” haksız tahrik saymış. Rıza dışında cinsel ilişki TECAVÜZDÜR. Yasal dayanak nasıl bulunmuş merak ediyorum.
Ceyda Yüksel’in, Serkan Dindar ile sosyal medyada aynı gezi ve kamp sayfalarını takip ettiği, ikilinin böylelikle tanışıp, sık sık çok sevdikleri köpeklerden sohbet ettikleri belirlendi. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma sonunda Dindar hakkında, ‘Kasten öldürme’ suçundan müebbet hapis cezası istemiyle dava açtı. İzmir 6’ncı Ceza Mahkemesi’ndeki yargılama sonucunda mahkeme heyeti, sanığı ‘Kasten öldürme’ suçundan müebbet hapis cezasına çarptırdı, ardından ‘haksız tahrik’ indirimi uygulayıp Dindar’ın cezasını 18 yıl hapse indirdi. Mahkeme heyeti sanığa, ‘Uyuşturucu madde ticareti yapmak’ suçundan ise ceza vermedi. Öte yandan Ceyda’nın annesi Filiz Demiral, hukuki mücadelelerini sürdüreceklerini ve Anayasa Mahkemesi’ne itiraz edeceklerini söyledi. (Kaynak Nefes Gazetesi)
Failin, ‘kasten öldürme ’den müebbet hapis almasına rağmen 18 yıla indirilmesi kamu vicdanını yaralıyor. Rızasız ilişki tecavüzdür” diyerek, kadının beden hakkı ve cinsel şiddete karşı mücadelesi haklı olarak devam edecek.
İstanbul Sözleşmesinin uluslararası metinlerden çıkması, kadınların haklarının korunmasına yönelik mücadeleyi daha da kırılgan bir hâle getirmektedir.
Kadınların toplumdaki rolü, çevreye karşı duyarsızlık ve kadınlara yönelik şiddet olaylarında yetersiz kalan yargı sistemi, eğitimin önemi hem kamusal davranışların hem de adalet sisteminin sorgulanması gerekir. (Kaynak: Ertürk, Y. (2015). Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Hukuk Sisteminin Rolü. Toplum ve Hukuk Dergisi.)
Yalnızca bireylerin değil, toplumu yöneten kurumların da eğitimin geniş kapsamlı bir süreç olduğunu kabul ederek dönüşmesi gerekmektedir. Eğitim, yalnızca bilgi değil; aynı zamanda sorumluluk ve etik değerler kazandırmalıdır.























