Küçük başarıları da önemseyen, bir anlayışa sahipti. Geçmişte de böyle miydi? Sorusu akla geliyordu. Kişi veya kişileri bugün ki durumuyla karşılaştırıyorduk.
Toplumda, dostluğa değer verilir, birlikte olmaktan mutluluk duyulurdu. Kimse karşısındakini incitecek davranışta bulunmazdı. Ayrıca birbirlerine üstünlük taslamakta yarış etmezdi. Çünkü akıldı, davranışları belirleyen.
Yaşama sevincini kaybeden bir kişiye, eğlence anında, çektirdiğin fotoğrafı, göndermek de neyin nesi oluyordu. Karşılaştığı sosyal farklılık karşısında, iyi yürekli ve duygulu kişiler huysuz olup çıkabilirdi.
Toplum, eskiden de böyle miydi? Sorusu dillerde dolaşırdı. Kişiler, günümüzde acımasızlığı ve değersizliği üstünlük kabul eden, bir algının esiriydi.
Yürümekte zorluk çeken yaşlı, insanların giyim tarzına ve yaşantısına, karşı çıkıyordu. Yaşlıya bakıp geçmişini merak ediyorsun. Eskiden de böyle miydi? Demekten kendini alamıyorsun. Tanıyan kafa sallıyor ve yaptıklarını anlatsam şaşırırsınız, diyor.
Eski yaşantıyı tek düze olarak nitelendiren bastonlu adam, sözlerine tepki vermeyeceğini sandığı, öğretmene; günün yaşantısını kötülerken, insanların giyimine de söylemediği söz bırakmıyordu.
Öğretmen, bastonlu adama, başka diyeceğin var mı? Diye soruyor. Bugüne kadar, gençliğinde yaptıklarını düşün. Onun için, çocuğuna sahip çık. Başkasının hayatına niçin karışıyorsun. Eskiden de böyle miydin? Diye de soruyor.
Bastonlu adam, arkasına bakmadan gidiyor.
İnsanların yaşantısını değerlendirmek, kimseye düşmez. Onun için başkasına karışmak doğru değildir. Özellikle kötülüğe bulaşmış bir kişinin yaşlı da olsa, öyle konuşmaya hakkı yoktur.
İnsan, aklını kullanmazsa, düşünce fakiri olacak ve beynine ne dolmuşsa onu kusacaktır.
Kardeşim, yaşlı amcaya, ayın arka yüzüne üçlü yoldan gidip geldim, demiş. Yaşlı amca kalkıp elini öpmek istemiş.
Kardeşime; yaşlı adam eskiden de böyle miydi? Diye somak istedim.
Hasan TANRIVERDİ























