mek en kutsal değer, emek en yüce güç… Üretendir o güç. Yaratandır, doyurandır, koruyandır o.
Alınteridir. Alınterinin olduğu yerde de emeğin bayramı haktır..
Kutsallığı da tam da nu nedenledir. Gücünü terinden alır.
Alınteri… Kan… Can… her biri bir diğeri kadar kutsaldır.
Kan, bağımsızlık ve özgürlüktür; alınteri muhannete muhtaç olmadan, sömürüsüz yaşamın öznesidir.
Emekçi, öncelikle bunun farkında olmalıdır. Aydınlanmadır bu farkındalığın karşılığı. Bilinçlenmedir kaynağı. Hiç kimsenin hakkına göz dikmemek, hiç kimseye de, kendi hakkını yedirmemek!… Emeği kutsal bilmektir.
Ne var ki, emekçiler; hiçbir dönemde, hiçbir ülkede, ne güçlerinin tam farkında olabilmiş, ne de alınterlerinin tam karşılığını alabilmişlerdir.
Emek hep üreten olmuştur da mutlak kazanan olamamıştır.
Sömürüye karşı savaşın göze alınamadığı dönemlerde, sömürü hep kazanmış, hep kazanmış, emek hep kaybetmiş, hep kaybetmiştir.
Üretirken hep var sayılan emek, karşılığı ödenirken yeterince var sayılamamıştır!…
Uyanışın olabildiği yerlerde, işte bu çelişkinin kavgasıdır asırlardır süregelen.
1 Mayıs Emek Bayramı da bu çelişkinin eseri değil midir?.
Bu çelişkiye karşı verilen mücadelelerde bedeller ödeyenler de emekçiler olmuştur hep dünyanın her yerinde.
Emek mücadelesinde ülkemiz emekçileri de az acılar çekmemiş, az gözyaşları dökmemişlerdir..
Gözdağları, korkutma, yıldırma ve sindirme gayretleri yetmemiş, yasalarla grevler yasaklanmış, bayramlar engelleniş, çok cana malolmuştur. En unutulmaz örnek 1 Mayıs 1977’de Taksimde yaşanandır. Canice 37 cana kıyılmış, ve faili meçhul dosyasına atılarak yüreklerde kapanmaz yara açmıştır bu zulüm. Oysa bu cinayetin, emperyalistler ve onların yerli işbirlikçilerinin tetikçileri tarafından tezgahlandığı bilinmeyen bir gerçek de değildir.
Ne yazık ki; emeğin gücü, üretimden gelen gerçek gücünün yeterince farkında olamamıştır, Örgütsüzlük en büyük nedenidir bilinçsizliğe bağlı süren karanlıktaki sömürünün..
Emek sömürüsünden geçinenler en sağlam sığınak olarak kullanmıştır bu örgütsüzlüğü. Ne yazık ki; iktidarlar eliyle çoğunlukla sömürenlerle işbirliği yapılarak, örgütlenmenin önüne setler çekilmiştir.
Yıllar yılı örgütlenme hakları korku ve yıldırmalarla, aş ve iş kaygıları yaratılarak ellerinden alınmıştır. Ülke; ne yazık ki, bu konuda sosyal devlet olma yönündeki görevini yerine getirmemiştir, hem de iktidarlar eliyle…
Aslına bakılırsa; bunca baskılara karşılık olarak da, emekçilerin de, pek çok ülkeye kıyasla, yeterli ve bilinçli mücadeleler verdiği de söylemez.
Örgüt kırıcılığı adeta devlet eliyle yapılırken, örgütsüzlüğün emeği güçsüz kıldığı bilinip dururken, iktidarlar en büyük desteği emekçilerden almıştır. Emek cephesinin kendi içindeki en büyük çelişkisi budur özünde..
Oysa örgüt, birliktir, dayanışmadır, imecedir, sırt sırta verebilmedir, sömürüye karşı durabilmedir.
Emeğin bayramı kabul edilen 1 Mayıs, kendiliğinden “Alın size bayram!” diyerek verilmemiştir hiçbir ülkede. 1 Mayıs; “Hak verilmez alınır!” diyebilmenin kavgalarıyla kazanılmıştır.
Ve yine ne yazık ki; emeğin gücünü yaratanlar, ne bu güne kadar ödediği bedellerin tam bilincinde olabilmiştir; ne de örgütlenme ile elde edilebilecek daha nice hakların varlığının farkındadır..
Sadece, emeğin bayramının niçin yasaklandığının farkına varmak bile, kabusu olabilecaktir emek sömürüsünün.
Ülkemizde; sadece 1 Mayıs 1977’de Taksim’deki 1 Mayıs kutlamalarının kanlı olaylara, çok sayıda can kaybına yol açmasının nedeninin farkına varmak bile kabusu olabilir emek sömürüsünün.
Şayet, emek, kendi bayramını bile kutlamada bunca acıyı, kaygıyı, baskıyı yaşıyorsa, bundan kimlerin umarı ve çıkarı vardır; bilinmesi gerekmez mi?
Tekrar edelim: İşte emeğin aydınlanması tam da buradan, bunun bilincine varmaktan başlar.
Emekçi önce kendine sormak zorundadır:
Niçin hep, iktidarlar kendilerinden yana sarı sendikalar oluşturmak için bunca çaba sarfederken, emekten yana sendikalara neden hep düşmanca tavır içinde olmuşlardır?
İktidarlar, niçin düşmandır üretimin gücüne? Üstelik “daha da çok üretilsin” iddisında oldukları halde?…
Cevap basit: Hem daha çok üretilsin ama ucuza üretilsin… Sorunsuz üretilsin. Emekçi yarı doysun ki, başkaldıran olamasın.
İşte Sarı sendikalar tam bu iş içindir. Emeğin üretimden gelen gücünü kırmak!… Yani sendikasızlaştırmak…
Sendikasızlaştırmak demek, emeğin gücünün bölünerek yönetilmesi demektir. Emekçi, “Böl – Yönet” temel ilkesinin kimlere ait olduğunu anladığı ve gereğini yaptığı gün kendi çözümünü yaratmış demektir. İşte o gün emekten yana iktidarlar da kurulur; bugüne dek emeğin hakkını yiyenlerden de hesaplar da sorulur.
Özetlersek:
1 Mayıs; sadece işçilerin değil; emeğin ve tüm emekçilerin bayramıdır.
İşçi, köylü, memur, genç, kadın, erkek ayrımı gözetmeksizin tüm emekçilerin, bir arada hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük, diyerek, baskıya, zulme, sömürüye, karşı duranların bayramıdır. Eğitimden, sağlıktan, cumhuriyetin temel ilkesi sosyal devlet olanaklarından eşit biçimde yararlanma haklarını haykıranların bayramıdır.
İktidarlara gereken ikaz ve uyarılarını yapmak adına, meydanlara dökülenlerin, emeğin en yüce değeri adına alınteri dökenlerin bayramıdır 1 Mayıs
Sömürüye karşı birlik ve dayanışma günü olduğunun farkındalığını tazeleme günüdür 1 Mayıs…
Hem krizler yaratıp, hem de bedelini emekçilere ödetmeye kalkanlara karşı en açık uyarıların yapılması gereken gündür 1 Mayıs
Kıdem tazminatları ve benzeri kazanılmış haklara el uzatmanın bedelinin çok ağır olacağının en net, en kısa, en kararlı biçimde anlatılması ve uyarılması gereken gündür 1 Mayıs…
TÜM EMEKÇİLERE KUTLU OLSUN!…
2 Mayıs 2019
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ