Her yaşanılan aslında var olan tarihsel kültürün bir parçasıdır, ilkel avcı ve yiyecek toplayıcıların yaşantılarına ilişkin ayrıntılı tanımlamanın ortaya koyduğu üzere, insan en azından, elli bin yıl önce tam olarak ortaya çıkışından beri büyük olasılıkla acımasız, yıkıcı, zalim varlık değildi ve bundan dolayı da evriminin daha ileri aşamalarında rastladığımız ”katil insan”ın ilk örneği değildi. Ama orada durup kalamayız. Sömürücü ve yıkıcı insanın aşamalı gelişmesini ve sonuç olarak, insanın kentler kuran insana,bir savaşçıya ve bir ticaretçiye dönüşmesini ele almak zorunludur.
Yaklaşık i.ö. 9000 yılına kadar,insan bir yönden hiç değişmedi; topladıkları ya da avladıklarıyla yaşadı, ama yeni hiçbir şey üretmedi, doğaya kesin biçimde bağımlıydı ve kendisi doğayı etkilemedi ve dönüştürmedi. Doğayla olan bu ilişki,tarım ve hayvancılığın keşfi ile köklü bir şekilde değişmeye başladı. Bu keşif kabaca cilalı taş devrinin de başlangıcıydı. İnsan doğanın o zamana kadar, kendisine vermiş olduğu şeylerin ötesinde bir şeyler üretmek için buluşçuluğunu ve becerisini kullanarak, kendisini ilk kez olarak, belli sınırlar içerisinde, doğadan bağımsızlaştırdı. Nüfus arttıkça daha çok tohum ekmek, daha çok toprağı ekip biçmek ve daha çok hayvan beslemek artık olanaklıydı. Zamanlarının çoğunu alet, çanak-çömlek ve giyecek üretimine adayan zanaatkarları geçindirecek yiyecek fazlası yavaş yavaş biriktirebiliyorlardı.
Bu dönemde yapılan en büyük keşif, bu bölgelerde yabani olarak yetişen buğday ve arpanın ekilmesiydi. Yaban otlarından yüksek verimli modern buğdaya kadar olan gelişme süreci bilinmemekle beraber, gen değişimleri, melezleştirme ve kromozomların iki katına çıkması bu süreçlere denk gelmişti. Metalin kullanılması, sanayileşme, çok çeşitli kayaların ve minerallerin kullanılması, madencilik ve ticaretin kent ekonomisinin son derece önemli bir bölümünü oluşturduğunu buradan açık açık görmekteyiz.
Bu gelişmiş uygarlığa karşın, göründüğü kadarıyla, toplumsal yapıda, çok daha sonraki evrim aşamalarına özgü olan belli ögeler bulunmaktadır. Açıkçası, varlıklılarla yoksullar arasında çok az sınıfsal ayrılık vardır. Binaların büyüklüğü, araç-gereç ve mezar taşları toplumsal eşitsizliğin belirtisi olmakla birlikte, gelin bu süreci ekonomik, toplumsal, dinsel ve ruhsal sonuçlarıyla daha ayrıntılı olarak izleyelim. Yeni toplumun temel ekonomik gerçekleri çalışmanın daha çok uzmanlaşması, artı değerin sermayeye dönüştürülmesi ve merkezi bir üretim biçimine duyulan gereksinme, bunun ilk sonucu farklı sınıfların ortaya çıkışıydı. Yöneltme ve örgütlenme işlerini ayrıcalıklı sınıflar yapıyordu; bu sınıflar üretimin orantısız biçimde büyük bir bölümünü, bir başka deyişle nüfusun çoğunluğunun elde edemediği bir yaşam düzeyi istiyor ve elde ediyorlardı sayın başkanlarım, sayın ülke egemenleri, onların aşağısında alt sınıflar, köylüler ve zanaatkarlar bulunuyordu. Bunların aşağısında ilk dönemler köleler ve savaşlarda esir düşenler, şimdi ise işçi kesimi bulunmaktadır.
Ayrıcalıklı sınıflar, ilk başlarda sürekli şeflerce, en sonunda da tanrı temsilcisi olarak krallarca yönetilen kendi hiyerarşilerini örgütlediler; bu şefler, daha sonra da krallar, tüm sistemin başıydı. Ne kadar tanıdık geliyor değil mi günümüze indirgediğimizde, anlatımların yerlerini dolduran ülke egemenleri isim isim bu süreçte yerlerini almış, geriye tüm sistemin başı olmak kalmış.
Her egemenin etrafı kalabalıklaşıyor değil mi artık kendi kavminizi oluşturuyorsunuz, bir anda tanrısal özellikleriniz devreye girmeye başlıyor, bundan sonra kim tutar!
Ah karşı taraf olmasa herkesi aynı kefede tutabilsek, elimizde ki güç öyle bir hal alsa da tepki verenleri haklı haksız önemsemeden yok etsek, ne farkınız kaldı, zamanında eleştirdiklerinizden demek ki aslında her şey inanç, ideoloji, mezhep, parti vb. şeyler sadece insanları çoban misali yönetebilmek için güzel bir enstrüman, bizler artık sayısal anlamda sizi tedirgin etmeyecek bir alt sınıfın bireyi olduk değil mi, ötekileştirmeye devam edin,en son birbirinizi yerken, yok ederken, yaşadığınız sıkıntıların düzeltilmesini talep ettiğinizde hatırlatacağız.